27.01.2018

kum ve köpük

halil cibran

hepimiz mahpusuz; ama kimimizin hücresinde pencere var, kimimizinkinde yok.


inci, bir kum tanesinin çevresine acının bina ettiği bir mabettir. peki ya bedenlerimizi hangi arzu, hangi tanelerin çevresine inşa etti?

sözlerimizin hepsi aklımızdaki ziyafetten dökülen kırıntılardan başka bir şey değildir.

eğer var oluş var olmamaktan daha iyi olmasaydı hiçbir varlık olmazdı. insanlık, ezel vadilerinden ebed denizine akan bir ışık nehridir. hem sonsuz ölçüde büyük olan ve hem de sonsuz ölçüde küçük olan biziz; ve biz aynı zamanda ikisi arasındaki yoluz.

dünümüzün borçlarını ödemek için yarınımızdan ödünç alırız çoğu kez.

insanoğlunun gönlü yardımına koşacak birini arar, ruhu içini dökmeyi diler; ama biz tıkamışızdır kulaklarımızı onların feryatlarına; ne duyarız, ne anlarız. ve "deli" deriz onlara kulak verip anlamış olanlara; üstelik kaçışırız yanlarından.

gariptir ki, kimi zevklerin tutkusudur, acılarımızın bir kısmını oluşturan.

ne gariptir ki toplum olarak, aklı yavaş olana değil de ayağı yavaş olana, yüreği kör olana değil de gözü kör olana acırız.

samimiyet tüm eylemlerimizi onurlu ve güzel kılar.

doğa, hoş geldin diyen kollarıyla uzanır bize ve onun kadınsı güzelliğinden haz almaya çağırır bizi; ama biz onun sükunetinden ürker, kalabalık kentlere akın ederiz ve orada tıpkı vahşi bir kurdun önünden kaçışan koyunlar gibi birbirimizi sıkıştırarak yaşarız.

sen körsün bense sağır ve dilsiz; o halde elini ver ki, birbirimizin farkına varalım.