tezer özlü
devrimci inançları olan kadınların sert, militan bir dış görünüşe bürünmelerine karşıyım. kadın, kadın olabilmeli. bu da kolay değil. halklara olan sevgisini, insan ancak bireylerle olan ilişkilerinde geliştirebilir. çok sevmeyen, çok sevişmeyen birinin insancıl bile olabileceğine inanmıyorum.
yürümek, her gördüğüm nesnenin gerisinde uzun şeyler düşünmek en sevdiğim uğraşılardan biridir. çoğu kez öyle küçük ama ilginç olaylar olur ki, bunları gördüğüm an kafamda bir öykü belirir. istanbul böyle öykülerle doludur.
bu kentin en güzel öykülerini sait faik yazmış diye düşünürüm. onun bu uğraşısını sürdürmek gerek derim. ama hep günlük olaylar zamanı alıp götürüyor. ya uyku gecikir, ya uyku çok uzar, ya bir yere yetişmek ya da bir yerden hızla dönmek gerekir. ya çok ya da az öfkeli olurum. aranması gereken insanlar ve gidilecek yerler vardır. çocuğa eski masalları günümüze uydurup anlatmak gerekir, kapı çalınır, cam çarpar ve kırılır, aygaz biter, yakıt gelmez, su kesilir ve öyküsü yazılacak sokak izlenimleri silinir. gene yenileri oluşur. bunları yaşamanın tadı bile yeter insana.
birden ilkbahar geldi mi, renkler, gökyüzü ve doğal ışıkların parlaklığı değişiverir.
taksim alanı'nda çiçek satan çingenelerin sayısı ve çiçeklerin çeşidi artar. kentin en güzel görüntülerinden biridir bu. istanbul'da başlayan ilkbaharı bırakıp daha ileri bir ilkbahara, antalya'ya gidiyorum. gemi bulutlu bir havada kalkıyor. fantom uçakları kentin tepesinde deneme uçuşları yapıyor; ama bir süre sonra bu savaşı anımsatan gürültüden uzaklaşacağım. içim coşkuyla dolu, inançlarım daha bir güçlü, sapasağlamım. her konuda sanki en doğru düşünceye ulaşmışım. böyle anlarda insan hem güçlü hem de mutlu oluyor. gene her ayrıntıya dek bakmak, uzaktaki kıyı şeritlerini, denizin yüzeyini ve bununla birlikte dünyanın tüm zamanlarını düşünmek istiyorum.