ünsal oskay
"rousseau, iktidarlarla görünüşte bile uzlaşmaya benzeyen her türlü anlaşmayı reddetmişti." (karl marx)
14 mart 1728 tarihinde, henüz on altı yaşındayken kenti cenevre'yi terk eden, bu kentte saatçi ustası olan babasının yanından ayrılan, mesleksiz, işsiz, parasız ve hiçbir toplumsal statü ile bağlantısı olmayan rousseau, yeni bir çağın oluşumunun öncesinde, çağımızın birçok sorununu yaşayacak ve bunları düşünüp değerlendirmeye çalışacak olan yeni bir insan tipinin ilk örneğidir.
kırsal kesimlerde, kasabalarda uzun yıllar, kimi zaman yaya, kimi zaman da hanlarda rastlayıp tanıştığı varlıklıların arabaları ile dolaşan ve kendisi gibi binlerce insanla tanışan rousseau, 1742 yılında paris'e ikinci kez gelişinde, tanıştığı bütün bu insanların yaşamını -onların her biri adsız karakterler olarak kalacak olsa da- anlatacağı; onların yaşamı ile çağı arasında yeni karşılaştırmalar, yeni değerlendirmeler yapacağı yeni bir marjinal kişi yaşamına da başlamış oluyordu.
paris'in saint-marceau meydanı'nda, çağdaşı diğer entelektüel kişiler gibi ucuz, bakımsız ve yoksul çatı katlarından birinde küçük bir odaya yerleşen rousseau için kırsal kesimlerdeki yersiz yurtsuzluk yerine bu kez de kentte yeni bir marjinallik başlamıştır.
tanışıklıklar kurmak ve bir koruyucu bulmak için salonlara devam eder. diğer marjinaller ile birlikte cafelere dadanır. bu yeni dönemin başlangıcında kendine bir yer bulabilmek için hiç okul yüzü görmemiş, paris lycee'lerinin eşiğinden içeri tek bir adım bile atmamış noksan biri olarak, bu noksanını gidermek için öteki marjinaller ile birlikte, onlardan edindiği bir idea'lar bouteique'i ile kendini donatmaya çalışır. bunları beceremez.
çevresindekiler benimsemezler bu kendi kendini yetiştirmiş genç adamı. bu benimsememe ise o büyük entelektüel üstünlüğünü, yani yeni bir dünyanın oluşumunu kentin içinde marjinal olarak gözlemleme olanağından yararlanma yeteneğini korumuş olur.
daha sonraki yıllarda ise -ki artık hiç de uzak değillerdir- diderot ve d'alembert ile tanışacağı encyclopedie'yi kuracak olan çevrenin adsız ve bu çevrenin ortak görüşleri adına yazabilen düşünürlerden biri olur. avrupa'nın aydın çevrelerine adını duyurur. dijon akademisi ile, polonya kralı ile polemiklere girişir.
yazdıklarında, yoksulluğun kolektif bir ürün olduğunu, yoksulların çocuklarına ekmek bulamamalarının, dinin ve laik açıklamaların söylediği gibi onların tembelliklerinin değil, varlıklıların yaşam biçimlerinin bir ürünü olduğunu ileri sürer. çalışmayanların yoksullaşmalarının yanı sıra, uzun sürelerle ve ağır koşullar altında çalışanların da yoksulluğu yenemediklerini söyler.
1756 yılında ise ona aralarında yer veren yazın çevresini, salonlar ve yayınevi sahiplerini terk ederek yeniden bilinçli olarak seçtiği ve kapsamlı eleştirilerine başlayacağı marjinalliğine geri döner. çağının içinde bir yabancı olarak kalır.
ne var ki onun bu yalnızlığı; 1756 lizbon depremi'nde yayınladığı bildirisiyle olayı hâlâ tanrısal iradeye bağlayan papa'nın yalanını da; papa'nın deklarasyonundaki yalanı vurgulayan ama olayı yalnızca jeolojik bir olay olarak sunan voltaire'in yalanını da fark edip yaşanan depremin toplumsal sistemin ürünü olduğunu; çünkü yıkımın ve ölümün gelip yoksul mahallelerin başına çöktüğünü fark eden bir düşünürün yalnızlığıdır.
bu nedenle, günümüzdeki depremleri, çöküntüleri yalansız, dolansız anlamak isteyen hepimizin yeniden ve yeniden okuması gereken bir düşünürdür rousseau.