8.07.2009

sonsuz

pascal

soytarıdan da kurumludan da eşit derecede nefret ederim. ikisinden de dost olmaz insana.

şu tür nezaket sözlerinden daima rahatsız olurum: "çok zamanınızı aldım" ya da "sizi sıkmaktan endişe ederim" yahut "korkarım çok uzun oldu." ya sürükleriz ya can sıkarız.

ruh halim havanın durumuyla pek az ilintilidir. puslu havalar da güzel havalar da içimde. işlerimin yolunda gidip gitmemesiyle de bunun bir ilgisi yoktur. kimi zaman talihe karşı durup mücadele ederim. talihi alt etmenin şanı bana bunu sevinçle yaptırır, kimi zaman ise yaver giden talihe rağmen bezgin davranırım.

haysiyetimi mekanda değil, düşüncemin düzenlenişinde aramalıyım. dünyalar benim olsa ne fayda! mekan bakımından evren beni kuşatır, bir nokta gibi bırakır; fakat düşünceyle ben onu kavrar, kuşatırım.

insanda hakikati tanıma ve mutlu olma kabiliyeti vardır; ama değişmez ve tatminkâr hiçbir hakikate sahip değildir. o yüzden, ben insanda böyle bir hakikati arama arzusu uyandırmak isterdim; tutkuların bilgimizi nasıl bulandırdığını görsün de tutkularından arınıp buluncaya kadar hakikati takip etmeye hazır olsun isterdim. her şeyi kendi kafasına göre belirleyen dünya heveslerinden nefret etsin isterdim; böylece nefsi, tercihleriyle arasına girip onu kör etmesin, tercihinin sonuna kadar gitmesini engellemesin.

hiç var olmamış olabilirdim, bunu hissederim çünkü ben dediğim şey, düşüncelerimden ibarettir. şu halde annem, ben hayat bulmadan öldürülmüş olsaydı, düşünen bu ben, hiç var olmayabilirdi. demek ki varlığım zorunlu değil. ayrıca ebedi ya da sonsuz da değilim. fakat doğaya bakınca, zorunlu, ebedi ve sonsuz bir varlık olduğunu pekala anlıyorum.