pablo neruda
denizden ve adalardan da engindir insan.
"bütün bilim aslında günübirlik düşüncenin bir çeşit arınmasından başka bir şey değildir." (albert einstein)
"hiçbir çıkar ummadan, kişisel ölüme karşı kazanılmış bir zafer; hayattır neruda'nın türkülerinin içeriği. kendi içinde yeniden doğar; doğuşuyla da anaerkil maddeyi yeni bir kavrayışla ele alır. o ananın oğludur; ve doğal olan her şey -toz, bitki, hayvan, insan- kardeşidir, kılavuzudur. karamsar anlarında kendi kendine sormuştur neruda: insan nedir? diye, sürüp gidebilen, yok edilemeyen hayat nerede? diye. yalnız ölüler yanıtlamıştır bu sorusunu. ama sonraları, "macchu picchu doruklarında", anaerkil amerika'nın yüreğinde, beynindeyken görüşüyle karşılaşmıştır. mısır koçanı yükselmiş sonra alçalmıştır yine; su uçmuş, ve sonra karla inmiştir; kil ile boyanmış eli kilden çıkmış ve kil ile bir olmuştur yine; insanın ve yıldırımın beşiği birdir. sevgiyle, "yeryüzüyle kanatlanmış minicik hayat"la var olabilmiştir. bir ölüm ve bir hayat vardır: ne sizin hayatınız, ne benimki, ama her varlığın, her şeyin hayatı timsahın anasının, taç yapraklarının, su zambağının, bizim seslerimizle konuşan, damarlarımızda kanları akan geceyle ve yağmurla kararmış binlerce bedenin hayatı.
doğa orada çarptı beni, sert viski içmişim gibi. on yaşında bile değildim, ama bir ozandım daha o zamandan.
şiire adım adım yaklaştık, bu dünyanın varlıkları, şeyleri arasından: sevginin kör bir uzantısında var olan her şeyin tümüne bir şey eklenmeden hiçbir şey çekip alınamaz.
montesinos eski ispanyol barokundan söz ederken, "kendine hiçbir şeyi çok görmemenin sanatıdır." demişti.