thomas bernhard
varoluşumu duygusallığa feda etmek benim tarzım değildir.
insan mutsuzluktur. yalnızca budala olan bunun aksini savunur. doğmak mutsuzluktur. yaşadığımız sürece de bu mutsuzluğu sürdürürüz, bir tek ölüm kesip atar bunu.
caddenin üzerinde parçalananlar beni her zaman büyülemiştir.
zekice bir müdahaleyle kendini dünyadan uzaklaştırdı. bir anlamda, artık kimsenin inanmadığı bir sözü yerine getirdi.
bir insana ne kadar uzunca bir süre bakarsak o kadar sakatlanmış olduğunu kavrayamayacağımız kadar sakatlanmıştır. işin aslı budur. dünya sakatlarla doludur. sokağa çıkarız ve yalnızca sakatları görürüz. birini davet ederiz, evimize bir sakat gelir.
bitik adam, bitik adam olarak doğmuştur zaten.
her insan tek başına olağanüstü bir kişidir ve gerçekten kendisini tüm zamanların en büyük sanat yapıtı olarak görür. öğretmenlerimizin kaliteleri bile önemli değildir. önemli olan biziz; çünkü kötü öğretmenler de sonuç olarak hep dahiler yarattılar, tıpkı tersine iyi öğretmenlerin dahileri yok ettiği gibi.
ölüm en büyük yanlış anlamadır. intiharcılar gülünçtür, kendini asanlar iğrençtir.
biz şu ya da bu insan mutsuz bir insandır dediğimizde hep doğrudur; ama şu ya da bu insan mutludur dediğimizde, bu hiçbir zaman doğru değildir.
başımıza neyin geleceğini önceden bilirsek ona daha kolay dayanırız.
öğrenim gördüğümüz yerdeki çevre bize düşmansa, bize dostça bakan çevrede olduğundan daha iyi çalışırız. öğrenim gören kişi, ona dost olan çevre yerine, düşman olan çevreyi seçerse daha iyi eder; çünkü ona dost olan çevre, eğitimine vereceği dikkatin büyük bir bölümünü alıp götürür. düşman çevre ise ona yüzde yüz bir eğitim sağlar; çünkü o bu eğitime yoğunlaşmak zorundadır, umutsuzluğa kapılmamak için. ama yalnızca güçlü bir kişiliği olana, zayıf biri orada kısa sürede kuşkusuz yitip gider.
zayıf karakterler her zaman zayıf sanatçılar olurlar.
bizim o diğer tanınmış ve ünlü, bir büyük kentten ötekine koşan, sonunda bir kaplıcadan ötekine giden ve gene sonunda parmakları felç olup, yorumlama bunaklığı onları avcunun içine alıncaya kadar bir taşra kasabasından ötekine gidenlerden, hiçbir şeyden nefret etmediğim gibi nefret ettim hep.
mahkemeler suçsuz insanları ve ailelerini ömür boyu mahvettikten sonra rutin işlerine dönerler.
insanlardan kuşkulanılmasmdan, haklarında dava açılmasından ve hapse atılmalarından zevk alırız, gerçek bu.