arthur koestler
yığınlar yeterince olgun olmadıklarında insancıl zaaflar ve liberal demokrasi devrim için intihar demektir.
vicdanlı olmak denilen şey bir devrimci için dünyanın en uygunsuz özelliğidir. vicdan denilen şey insanın beynini kanser gibi kemirir, sonunda gri hücreler bütünüyle yenilip yutulur.
insan dünyayı duygularının keyfini sonuna dek çıkaracağı metafizik bir genelev gibi görmeli. duygusallık paylaşımı, vicdan, tiksinme, umutsuzluk, pişmanlık ve bedele katlanma gibi şeyler bizim için serkeşlik kadar iticidir.
tarihin hiçbir döneminde insanoğlunun geleceğini etkileme gücü bizdeki kadar az sayıda kişinin ellerine yoğunlaşmamıştır.
tarihin bize öğrettiği şeylerden biri de şudur: çoğu kez yalanlar gerçeklerden daha çok işe yarar. çünkü insanoğlu miskindir ve gelişme yolunda bir adım atabilmesi için kırk yıl çölde yürümesi gerekir. bunun için zorlanması gerekir üstelik. çölde ilerlediği sürece tehditler ve vaatlerle, hayali korkular ve hayali tesellilerle motive edilmesi gerekir. yoksa yarı yolda dinlenmek için oturup altın buzağıyla tapınmaya başlar.
tarihin en korkunç canileri neron ya da fouche tipinde kişiler değil, gandhi ve tolstoy tipindekilerdir. gandhi'nin içinden gelen ses, ingiliz top ve tüfeklerinden daha etkili olmuştur hintlilerin kurtuluşunu engellemek açısından. gandhi'nin hindistan'ı felakete sürüklediğini, temiz ve insancıl yolları yeğlemenin politik iktidarsızlığa sebep olduğunu kabul edelim.
kendini otuz altına satan bir adam dürüst bir alışveriş yapmıştır; ama kendini kendi vicdanına satmak tüm insanlığa ihanet demektir. tarih, a priori ahlak dışıdır, vicdanı micdanı yoktur.
doğru sonuca varmak için her yolun geçerli olduğu ilkesi politik ahlakın tek kuralı olmuştur her zaman ve olacaktır; başka her şey boş laftır, dokunduğun anda elinden kaçacak saçmalıklardır.
öznel iyi niyet bizi hiçbir şekilde ilgilendirmez. yanılgı içinde olan bunun bedelini ödemeli, haklı olan sonunda aklanmalıdır.
her cümleyi tekrarlayarak ve basitleştirerek yığınların kafasına tokmak tokmak sokmak gerek. doğru olarak gösterilen şey altın gibi parlamalı, yanlış olarak gösterilen ise zifiri karanlık olmalı. yığınların politik süreçleri anlayabilmeleri için panayırlardaki palyaçolar gibi renklendirilmeleri gerekir.
bu hayatta kurnaz olmak zorundadır insan; yoksa ahir ömründe hapislere düşer ya da soğukta köprü altlarında yatmak zorunda kalırsın. işin kısası budur: ya akıllı olacaksın ya namuslu davranacaksın, ikisi bir arada olmuyor.