nerdesin
çık gel
duruşuma sevinç ol
bu kent çok büyüktür
çaresizim
aratma beni
haşarı
dinmez
soluk soluğa bir yaz
içimizde uzuyordu keçi yolları gibi
kimseler bilmiyor
o bana sunduğun
barışçıl cömertliğin güzelliğini
sevda ender bir çiçektir
sevda ender bir çiçektir
bir sevdaya yeter bir ömür ancak
hayat
sabrın caymaz büyük simyacısıdır
doğu hep yaşadığından, hata yapar
bu yüzden utanç onun ebedi nişanlısıdır
seni kendilerinden sanıyorlar
giderek de öyle
bir dönüş
her şeyi naftalini sevecenliklerinden
titiz ayrıntılardan
çıkarmak değil midir
dayanaksız yaşamasını bilenler
cesurdurlar
kişiyi korkutacak denli
bacak araları kanırtılırken çocuklar
ağlarlar düşlerinde bile
caymaz gülen alınlarıdır
çünkü
salt bellekte korurlar kendilerini
"al sazını sevdiceğim, çal hevesinle
çal söyle benim şarkımı sevdalı sesinle."
"kader şunca yaptığın yetmez mi bize
"al sazını sevdiceğim, çal hevesinle
çal söyle benim şarkımı sevdalı sesinle."
"kader şunca yaptığın yetmez mi bize
zaloğlu rüstem olsa gelirdi dize."
serviler bilgeleridir mezarlıkların
milyonlarca keder devşirmişlerdir
ah söyle biri gelsin
alsın yüzümün anlamını gitsin seninle
bir sevdaya yakılan ağıt
bir ölüye tutulana eştir
özlenen sevgidir sevgili değil
aldırmazlığı yoldaş edinmek
ehlileştirmek midir uygarlığımızı
yoksa yeni çağın adı bu mu olacak
çünkü coşku hayatın nikahsız yetimidir
çıkıp gelinmiş bir kentin yabancılığı
bir balkonun denize açılışı gibi
-hayat kavgadır beyler-
omuzlarına ürpertilerle
bir ikindide hayretle bıraktığım başımı
sağaltan ellerini unutur muyum hiç
günlük algılamanın dar bilincinde
sevda barınabilir mi hiç
hayatın
ölümü doğrulamak için olduğuna
kim inandırabilir beni
"şimdilerde sevdasını yitirmiş gibi duyuyor
insanoğlu kendini."
"hayat sürekli yatağını değiştirir
yeni yollar arar ve bulur."
"insanoğlunun serüveni
özgül gelişmesinin kozasını örer sabırla."
sakatlanmış
yarım kalmışlığın
yazıklığını istemedim hiç
ezberletilen
alıştırılan şeylere kuşku duydum hep
ne ilkelliktir
ne doymazlıktır
beyaz adam
beyaz adam sen
tiksindirici inanılmaz acımasızlığınla
insanlığın topraklarını
ta precolomp'tan beri
bir mirasyedi şımarıklığıyla harcıyorsun
gürültülerle dönüp duran bu dünyaya
şiirin tam zamanıdır
zamanı dirilten böylesi katıksız şeylerdir
seninle birleşmelerimde
tüm evreni içime akıtıyorum
erkeği tanımanın günah olmadığını öğrendim
müthiş bir çağdan ötekine geçiyoruz
üstelik bu yılların insanıyız
biz ne mutlu