esther vilar
erkekler, hayatı boyunca hep aynı oyunu oynamaya mahkum edilmiş bir çocuk gibidir.
kadınlar, erkeklerin onlar için çalışmalarını, onların yerine düşünmelerini, onların sorumluluğunu almalarını sağlar, gerçekte erkekleri sömürür.
peki kadınların zayıf, hayal gücünden yoksun ve aptal olmalarına karşılık erkeklerin güçlü, zeki ve hayal güçleri geniş yaratıklar olmalarına rağmen neden sömüren taraf erkek değil de kadındır?
erkek ne iş yaparsa yapsın -muhasebeci, doktor, otobüs şoförü ya da idareci-, yaşamının her anını, dev ve acımasız bir sistemin, onu öleceği güne dek son kertesine kadar sömürmek için inşa edilmiş olan bir sistemin küçük bir dişlisi olarak harcayacaktır.
erkekler bunu yaparlar; çünkü yapmaya yönlendirilmişlerdir. yaşamlarının tamamı, bir dizi şartlı refleksten, bir dizi hayvansı edimden başka bir şey değildir. bu hareketleri yapamayan, para kazanma becerisi azalan bir erkek başarısız görülür.
erkek, özgür olmamaktan alınan haz ilkesine göre yaşar. onun için ömür boyu özgürlüğe mahkum edilmek, ömür boyu köleliğe mahkum edilmekten çok daha kötüdür. başka bir deyişle erkek hep kölesi olacağı bir şeyin ya da insanın arayışı içindedir; çünkü sadece köle olarak kendini emniyette hissetmektedir. ve kural olarak kölesi olmak için bir kadını seçer.
kadının erkek karşısında büyük bir avantajı vardır: kadının seçme özgürlüğü vardır. bağımsız bir yaşamla aptalca, şımarıkça, asalakça bir yaşam arasında bir seçim yapabilirler. ama bu sonuncusunu tercih etmeyen kadınların sayısı çok azdır. erkeklerinse elbette tercih şansı yoktur.
kadına özgürleşmesi için her türlü fırsat tanınmıştır ve bunca olanaktan sonra eğer hâlâ zincirlerini kırmamışsa, bundan tek sonuç çıkar: aslında kırılacak bir zincir yoktur.
deneysel filmlerin artık seksi kadın vücutlarıyla gölgelenmediği, uzay yolculuğuna ilişkin yeni raporların saçları boyalı astronot karılarının büyük fotoğraflarıyla süslenmediği çağ ne zaman gelecek?
kadınların savaşları, kadınların çocukları, kadınların şehirleri.. bütün bunlar erkekler tarafından yapılır. kadınların yaptığı tek şey ise arkaya yaslanıp tembel tembel, aptal aptal bakınmak ve giderek daha çok şey istemektir -ve aynı zamanda daha çok zengin olmak.
erkekler bu gerçeklerin pek farkında değil gibi; kendi köleliklerinde mutluluk bulmaya devam ediyorlar. kadınlar gerçekten de erkeklerin inandığı kadar büyüleyici, sevimli yaratıklar olsaydı erkeklerin bu tutumu haklı görülebilirdi.
bilgi edinme arzusu başka her alanda sınırsız olan erkeklerin, aslında bu gerçeklere karşı tamamen kör olmaları, kadınları olduğu gibi (vajinadan, iki göğüsten, tembelce, stereotipik gevezelik eşliğinde programlanan birkaç delikli bilgisayar kartından başka sunacak hiçbir şeyi olmayan yaratıklar olduklarını), insanları düşünüyor aldatmacasıyla yaşayan birer madde yığını, insan derisine tıkılmış döküntü olduklarını görmekten aciz olmaları inanılmaz bir şey.
kadının en derin arzularını keşfedip yerine getirmek her zaman için erkeğin yaşamındaki en büyük hedeflerden birisi olmuştur. bunun sonucunda kadınlar giderek daha çok aptallaşmışlardır; buna karşılık erkekler ise daha zeki olmaktadır. kadınlar, olaylara belli bir mesafeden bakma yetisinden yoksundur, bunun sonucu olarak da mizah duygusundan tamamen yoksundurlar.
her an artan bir konforla çevrili kadın ırkı kötüye gitmektedir. dişilik kavramı eskiden çocuk doğurabilme yetisi olan kadınlar için kullanılıyordu. ayrıca ahlaksızlık için de kullanılırdı. bu tanımın, embesilliği (ahmaklığı) da kapsayacak şekilde genişletilmesi gerekir. gerçekte kadının hayal gücünden yoksun, aptal ve duygusuz olduğunu kabul etmeye, kadınların kendileri de dahil, kim cesaret edebilir ki?
aslında erkek sade ve işlevsel şeylerden hoşlanır; ama kendini her gün daha karışık süslemelerle kuşatılmış bulur. evin boş olan her köşesi, çin işi porselenlerle, bar gereçleriyle, cam kaplı masalarla, şamdanlarla, ipek minderlerle dolar. yatak odasının duvarları çiçek desenli duvar kağıdıyla kaplanır. büfede düzinelerce farklı cins ve markada bardaklar bulunur; ama erkek banyoda tıraş bıçağı için bir yer bulabilirse kendini şanslı sayar. banyodaki bütün raflar, sanat şaheseri gibi boyanan karısının bin bir çeşit makyaj malzemesiyle kaplıdır: losyonlar, yüz kremleri, makyaj takımları..
her erkek, tıpkı oturma odasında dantel işlemeli perdelere veya kauçuk ağacına ihtiyacı olmadığını bilmesi gibi, kendi adına, kadının üç renkli mi yoksa tek renkli mi rimel kullanmasının hiçbir anlamı olmadığını bilir.
firmaların erkeklere satmaya çalıştığı tek ürün çeşidinin, gerçekte sadece kadınların işine yarayan şeyler olduğunu görmek ilginçtir: kadını baştan çıkartmaya yönelik spor arabaları, kadına hediye edilecek lüks eşyalar ya da ev kadının olduğu için açıkça kadına yönelik olan ev eşyaları. erkek ise evi olmayan bir yaratıktır. o, barınağıyla işi arasında mekik dokur.
yeme, içme ve sigaranın dışında erkeğin bağımsız bir tüketici olduğu tek alan sekstir: kendi cinsel itkisini doyurabilmesi gerekir. bunun doğal bir sonucu olarak bütün sanayi kolları, erkeğin bu ihtiyacından yararlanarak cinsel arzularını daha çok kamçılamanın ötesinde hiçbir işe yaramayan şeyler almasını sağlamak için erotizmini gıdıklar. doyum elbette başka bir konudur. doyumun, cari fiyatlar üzerinden bir kadından sağlanması gerekir.
firmalar akla gelen her yolla erkekteki kadın arzusunu kamçılar ve köpeği üzerinde şartlı refleksler sistemini kullanan pavlov'la aynı yolu izler. erkekler, yarı çıplak göğüs resimleriyle, pop şarkılarındaki seks çağrıştıran inlemelerle ya da kitaba sokuşturulan bazı cümlelerle ereksiyon yaşamaya teşvik edilir.
güzel kadınlar, genellikle çocukluktan itibaren rahat bir yaşam süren kadınlardır ve zeka rekabetle geliştiği için, kafalarını geliştirmeye kesinlikle ihtiyaç duymamışlardır. gerçekte en başarılı erkeklerin en aptal kadınlarla evli olmasının nedeni de işte budur. tabii kadının kendini erkeğin yuttuğu bir zokaya dönüştürme becerisini bir zeka belirtisi olarak saymazsak.
başarıya giden en kestirme yol başarılı bir erkekle evlenmektir. erkeğini de çalışkanlığıyla, hırsıyla veya sebatkârlığıyla değil, sadece çekiciliğiyle kazanır.
aptal olan herkesin kendine hayran olma konusunda sonsuz bir kapasitesi vardır. sonuç olarak kadınlar da, papalar veya diktatörler gibi ihtişam, gösteriş ve mistisizm surlarının arkasında korunur. maskeleri indirilemez ve güçleri dizginsiz artar. buna karşılık olarak erkeklere de uzun vadede gerçekten inanabilecekleri bir ilah garanti edilir.
sadece baskı altında olanın özgürlüğe gerçekten ihtiyacı vardır. ama özgür olduktan sonra -eğer aptalsa, ki kadınlar aptaldır-, özgürlüğüyle mutlu olacak ve bunu korumaya çalışacaktır. zeka özürlü insan soyut düşünme becerisinden yoksun olduğu için, bildiği topraklardan ayrılmaya kesinlikle ihtiyaç duymayacak ve sonuçta varoluşunun tehlikeye düşebileceğinden kesinlikle korkmayacaktır. ölümden korkmaz; çünkü ölümü hayal edemez. hatta yaşamda bir anlam veya neden bulma ihtiyacı bile yoktur. kendi arzuları kendi kişisel konforuna göre giderilir, bu da yaşamak için yeterli bir gerekçe oluşturur.
kadın düzenli aralıklarla kendini hayali "zincirlerinden" kurtarır -manevi zincirleri tanımaz; çünkü zinciri ancak görünen değeriyle ele alır. yüzyılın başında korseyi attılar. yetmişli yıllarda ise sutyenleri ve herkesin bundan haberi olmasını sağlamak için de içini gösteren bluzlar imal ettirdiler. belki de bir sonraki özgürleşme dalgasında rahatsız edici uzun etek gidecek. ama aptallıklarından, duygusuzluklarından, ahmakça davranışlarından, riyakârlıklarından, acımasızlıklarından ve sonu gelmez aptalca gevezeliklerinden bir şey kaybetmiş değiller. kadınlar bunlardan kurtulmak için tek bir adım atmamıştır.
erkek, kadına yaranmak için daha çok çalıştıkça kadın da daha çok şey isteyecektir. erkek onu daha çok arzuladıkça kadın da onu daha az arzu edilir bulacaktır. erkek ona daha çok konfor sağladıkça kadın da daha çok tembel, aptal, duygusuz olacak ve erkek bu süreçte kendini daha çok yalnız bulacaktır.
erkeğin yönlendirilmesi ve sömürülmesi yönünde işleyen kısır döngüyü sadece kadın kırabilir; ama o bunu yapmayacaktır. bunu yapması için mantıklı hiçbir nedeni yoktur. duygusuz ve acımasız olduğu için duygularına seslenmenin hiçbir yararı olmaz. bu nedenle her gün kadınlık denen bu adilik, barbarlık ve anlamsızlık batağına daha çok saplanan dünya böyle devam edip gidecek. ve erkek, yani o muhteşem hayalperest, daldığı hülyadan asla uyanmayacak.