ian mcewan
insanın evine dönmek istemesi, tatilin iyi geçtiğinin işaretidir.
mary, gözlerini caroline'ın ellerine dikmiş, sandviçleri birbiri ardından atıştırmayı sürdürdü. caroline boğazını temizledi. beni hem kaba hem de deli sanacaksınız ama. birbirinize âşık mısınız? mary, sandviçlerin yarısından birkaç tane fazlasını yemişti. evet, yani, onu seviyorum. ama siz 'âşık' derken başka bir şeyler söylemek istiyorsunuz herhalde. sustu, gözlerini kadına çevirdi. caroline ise onun sözlerini sürdürmesini bekliyordu. tutkudan söz ediyorsanız. ona, gövdesine, ilk tanıştığımız zamanki kadar tutkuyla bağlı değilim. ama ona güveniyorum. en yakın dostum o benim. caroline heyecanlanmıştı, genç kızdan çok çocuğa benziyordu bu kez. âşık derken, şunu demek istiyorum. yani, o kişi için her şeyi yapmaya hazırsınız ve de. duraksadı bir an, gözleri olağanüstü parlıyordu. ve de onun size her şeyi yapmasına izin verirsiniz.
mary, gevşekçe arkasına yaslandı, boş bardağıyla oynadı. her şey. biraz büyük bir sözcük. caroline meydan okurcasına konuştu. küçük ellerini birbirine kenetlemişti. birine âşıksanız, onun sizi öldürmesine bile boyun eğersiniz, gerekirse. mary bir sandviç daha aldı. gerekirse mi? caroline onu işitmemişti. benim aşk dediğim budur, dedi utkulu bir havayla. mary, önündeki sandviç sepetini, uzanamayacağı bir yere itti. bu durumda, 'âşık' olduğunuz kişiyi öldürmeye de hazır olmanız söz konusu herhalde. evet, tabii, erkek taraf olsaydım, öyle. erkek taraf mı? caroline, teatral bir havayla işaret parmağını kaldırıp başını yana eğdi. bir şey işittim, diye fısıldadı ve yerinden kalkma çabasına girişti.
kapı açıldı, colin ürkek bir tavırla balkona adım attı, belinin çevresine küçük beyaz bir havlu sarmıştı.
colin, masanın üstündeki anahtarı alıp ayağa kalktı. üstümde bundan daha fazla bir şey olsa daha rahat edeceğim, derken, biraz kaymış, bacağının üst bölümünü açıkta bırakmış olan havluyu düzeltti. o, odadan çıktığında caroline, erkeklerin utangaçlığı ne hoş oluyor, değil mi? dedi. mary, yıldızların çok parlak ve belirgin olduğunu, insanların kentte gökyüzüne nadiren dikkat ettiklerini söyledi. sesinde bilinçli bir dinginlik vardı.
robert, herkesin bildiği bir şeyi bir çocuğa anlatan bir büyük havasına girdi: babam da, onun babası da, kendi kendilerini çok iyi anlayan insanlardı. erkektiler ve cinsiyetleriyle gurur duyarlardı. kadınlar da anlardı bunu. robert bardağını başına dikti ve ekledi: karışıklık yoktu ortada. kadınlar, erkeklerin sözünden çıkmazlardı, dedi colin ışığa karşı gözlerini kısarak. robert, eliyle colin'e doğru küçük bir hareket yaptı. şimdiyse, erkekler kendilerinden emin değiller, birbirlerinden nefret ettikleri kadar, hatta daha fazla, kendilerinden nefret ediyorlar.
kadınlar erkeklere çocuk gibi davranıyorlar; çünkü onları ciddiye alamıyorlar.
robert koltuğun kolluğuna ilişti ve elini colin'in omzuna koydu. ama erkek istiyorlar aslında. neye inandıklarını söylerlerse söylesinler, kadınlar erkeklerin saldırgan, güçlü ve kudretli olanına bayılıyorlar. kafalarının yapısında var bu. başarılı bir erkek, kadınlar için ne kadar çekicidir, bilirsiniz. eğer benim bu dediklerim doğru olmasaydı, kadınların tüm savaşlara karşı çıkmaları gerekirdi. oysa tersine, erkeklerini savaşa göndermeye de bayılıyorlar. pasifıstler, barış yanlısı gösteri yapanlar. çoğu erkektir.
kadınların dayaktan ne kadar hoşlandıklarını herkes bilir.
kadınlar, erkekler tarafından yönetilmek özlemi içindeler, bu yüzden kendi kendilerine kızıyorlar; ama gerçek bu. kafalarının yapısında var. kendi kendilerine yalanlar atıyorlar, özgürlükten söz ediyorlar; ama kölelik hayalleri içinde yaşıyorlar.
insanların kafasını, düşünce tarzlarını biçimleyen dünyadır. dünyayı ise erkekler biçimlendirmiştir. dolayısıyla kadınların kafasını biçimlendiren erkekler olmuştur. doğdukları günden beri, erkeklerin yarattığı bir düzen içindeler. şimdiki kadınlar kendi kendilerine yalan attıkları için ortalık karmaşa ve mutsuzlukla dolu.
dünyayı hâlâ erkekler yönetiyor. robert onu hoş görürcesine gülümsedi. ama iyi yönetemiyorlar. çünkü erkek olarak kendilerine güvenleri yok.
"nasıl da yaşadık iyi dünyada
kızlar ve analar
oğulların krallığında." (adrienne rich)
birini bu kadar sevmek neden bu kadar korkutucu? neden bu kadar ürkütücü?
"yolculuk bir yabanıllıktır. sizi yabancılara güvenmeye, evinizde ve dostlarınızın yanındayken duyumsadığınız bütün o alışılmış huzurdan uzaklaşmaya zorlar. sürekli olarak başınız döner. temel şeyler dışında -yani hava, uyku, düşler, deniz ve gök dışında- hiçbir şey size ait değildir, her şey sonsuza ya da bizim sonsuz diye düşlediğimiz şeye yönelir." (cesare pavese)