nilgün marmara
akıl hastanesinde gidişat üzerine sorgulamada, hastalardan biri "hepiniz bir gün buraya geleceksiniz, gelecek, geleceksin, geleceksiniz, gelecekler." demiş.
sylvia plath: every woman adores a fascist, the boot in the face.
ne yazık ki "insan" yok, bir şeyler iletilebilir. sessizliğin bölüşülebileceği insanlar yok burada. kalık, geleneksel, geçerli, çağa uygun yüzeysel amaçlar var ve tüm bunların alegorik temsilcileri gelip bu çölü yurt edinenler.
kentlerin havaalanlarından çok düşalanlarına gereksinimi var.
oyun yazma ya da yapma dışında acıklı bir aynılık her gün her gece. bellek ve imgelem olmasa katlanılmaz bir çoraklık.
"çingeneye bayrak vermişler, önce babasını asmış."
kişilik ve bireysellik nasıl da aykırı geliyor bu insanlara; aramaktan, düşlemekten vazgeçmeyenleri nasıl da kuşkuyla karşılıyorlar, biriciklik özlemini nasıl tiksinç buluyorlar, yaşamla ölümün birbirini tamamlayışını nasıl da görmezden geliyorlar; nasıl bu kadar korkaklar, bu iç açılarının toplamı sonsuz darbe derecesi göt-beyin-phallus üçgenindeki yer değiştirmelerle böyle neyi koruyorlar savunuyorlar?
bir hayatın yaşanılarak anlaşılmasından önce pek çok başka hayatın yaşanması gerekiyor.
ölüm, yaşayabilmek için sonsuzca kaçındığımız; ama sözcükleri yaşatabilmek için kucak açtığımız..
merkezden uzak olunca bile onun çevresinde sızıp uyumak, ölmek, uyanmak istememek, uyanınca yine insanlara kendine sonsuzca birbirine dönüşen kendi-başkası-kendine saldırmak, merkezi unutamamak, başkasından arınamamak, vazgeçememek, öfke, umarsızlık.. çembere katılamamak, merkezle donanamamak, değirmi dilin sözcükleriyle sarınamamak.. sonra yine, yakın, içinde ve göbeğinde olmasa bile, yakın çevresinde unutmak.
kafka insan vücudundaki karanlığı görmüştü yalnızca; ışığı, aydınlığı gözden kaçırmıştı.