2.02.2019

isyan

richard sennett

benim gençlik dönemimdeki asiler kurumları yerle bir ederek cemaatler -güven ve dayanışma ile yürütülen yüz yüze ilişkiler, sürekli müzakere edilip yenilenen ilişkiler, insanların birbirinin ihtiyaçları konusunda duyarlı olduğu bir komünal alan- üretebileceklerine inanıyorlardı. hiç kuşku yok ki bu gerçekleşmedi.

yeni kapitalizmde bağlılığın, kurumsal sadakat açısından bakıldığında, niçin giderek daha az bulunur hale geldiğini zaten görmüştük. bunun aksi akıl dışı olurdu -sana hiçbir söz vermeyen bir kuruma nasıl bağlanabilirsin? kendini adamak, zihinsel hareketliliğe ters düşer.

bütün insanlar bir şeyi iyi yapmanın verdiği tatmini yaşamak ve yaptığı şeye inanmak ister.

sistem işçiler arasında yüksek düzeyde stres ve kaygı üretiyor. aslında her tür rekabet strese yol açar, kazananın her şeyi aldığı piyasalarda riskler yükselir. fakat şirket içi piyasalar stresi daha da yükseltir; çünkü rakip ile iş arkadaşı arasındaki çizgi belirsiz hale gelir. görüştüğüm geçici çalışanlar arasında stresle daha kolay başa çıkanların bunu yapabilmesinin tek nedeni var: duygusal açıdan firmaya bağlı değiller.

kaygı, olabilecek şeylerle; korku ise olacağı bilinen şeylerle ilgilidir. kaygı, kötü tanımlanmış koşullarda ortaya çıkar; korku, acı ya da talihsizlik iyi tanımlanmış olduğunda.

bu sayfalarda incelemeye çalıştığım şey bir paradokstur: giderek daha da yüzeyselleşen bir kültür vasıtasıyla kazanılmış iktidarın oluşturduğu yeni bir düzen. insanlar yaşama ancak ve ancak bir şeyi o şeyin kendisi için iyi yapmaya çalışarak demir atabildiğine göre, işyerindeki, okullardaki ve siyasetteki yüzeyselliğin zaferi bana kırılgan görünüyor. bize bir sonraki temiz sayfayı açacak olan belki de aslında bu zayıflatılmış kültüre isyan etmek.