ve belki birkaç da şiir bulursunuz
ki o şiirler kendi ölümlerini sezen
birer kuğuydular kuytu sularda
zaman kekemeydi ve tarihe sızan
soytarılar gördük gencömrümüzde
keder de onarır hayatı bazen
ikide bir kaçırma gözlerini herkes bilir
kalbi kırılanın kalp kırmadaki hünerini
bıçakla kesilecek kadar koyuydu karanlık
şehri çakallar basmış pus tutmuş hafızalar
çıplak elleriyle eşeliyor toprağı bir kadın
bir çocuk çığlık çığlığa haykırıyor ıssızlığı
söz çakmak taşından sıçrayan kıvılcım olsa nafiledir
hükmü hengamedir artık kalbim dediğim muallakta
geyiğini yitirmiş dağ, şiirini unutmuş dil neye yarar
hepsi acı bir eyvah olmuştur, sitemkâr bir nida
sözlerin eksilip eskidiği bu gri atlas
sözlerin eksilip eskidiği bu gri atlas
karanlık bir vadiye akıyor, bütün
ışıkları söndürülürken belleğimin
ve sen kurtarabilirsin beni ancak
unutmanın bu vahşi saldırısından
eprimiş anılar kalıyor geride
eprimiş anılar kalıyor geride
bir de ceylanların ürkek
sıçrayışları tetik boşluğunda
insan yorulur bazen insan olmaktan
hiçbir şey daha kötü olamaz
hiçbir şey daha kötü olamaz
kötü biten bir aşk sonrasından
hutbeni bitir artık, hırkanı as, asanı al
bir veda sesi ol kendine hoşçakal diyerek
sülfür inceldi ve en yorgun yerinden kırıldı ayna
sülfür inceldi ve en yorgun yerinden kırıldı ayna
tenhaydı düşlerim, geceydi, çıkıp geldim işte
su ve ateş bir de gülünç yalnızlığım var sana
getirebildiğim, kokularını yitirmişti çünkü güller
şairler vurulmalıdır, hayat yakışmıyor onlara
ezberlenecek hiçbir şey yok bu dünyada
kirletilmemiş bir bulut bile yok artık
"gülüşünden vurdular kardeşimi!"
(hacı birlik'in ağabeyi)
kendine bir deniz bul artık bir de rüzgâr
parçalanacağın bir uçurum bul bu dünyada
saçlarını gittikçe kısalttığın günlerde
sen söylemiştin bu sözleri unutmadım
-her aşk bir ayrılık gizler, ayrılıklarsa
bir merhabanın sıcaklığını taşır kendisinde
hiçbir anını tanımlamaya kalkmadan
kısacık ömürler biçiyoruz kendimize
sonra yolculuklara çıkıyoruz, bir kentten
ötekine giderken özlüyoruz bir başkasını
özlediğimiz birileri olmalı diyordun
özlediğimiz birileri olmalı diyordun
yanındayken bile özlediğimiz birileri
tarih mi, yollara düşmenin
kedere benzeyen yeridir tarih
tüm yalnızlıkları mümkün kılan
birileri olmalı ya da kalbini
kederle onaran bir göçebe
ölümsüz olmak kadar ürkünç bir şey
bu dünyaya alışmak duygusu
kalbim, bağışlanmayacak bir şey yap
katlanma kendine ve bu dünyaya
aşklar mı diyordun, anladım
aşklar mı diyordun, anladım
senin incindiğin benimse
yollara düştüğümdür yeniden
10.10.10/101 ankara gar önü (mahşer)
10.10.10/101 ankara gar önü (mahşer)
kardeşler kardeşler kardeşler
ne tanrı duyuyor çığlığı ne devlet
ölüm de kaybediyor haysiyetini
biten bir aşk için
söylenecek söz şu olmalı:
- güzeldi yine de
hiç kimse bir aşkı onarmaya kalkmasın
kaybedilmeye değer
en güzel anında bitirilmişse eğer
aşkı ve çılgınlıkları nasıl da unutmuşuz
aşkı ve çılgınlıkları nasıl da unutmuşuz
oysa sevmeyi, gülümsemeyi bilmiyorsa insan
öfkelenemez bile artık ve kent öfkesiz
insanlara yenilmemiştir hiçbir zaman
ey, dinle hayatın son sözü şudur ki sana
- her mecnun yine de bir çöl bulur kendine
bir tetik düşer soluk soluğa kalır geyik
dağ taş ürperir, sular kirlenir büsbütün
ey acıyı ödünç alan, o artık sende kalsın
sonsuza kadar senin olsun o çığlık
gül diye kokla güz dalgınlıklarını
umut tacirlerine yüz verme sakın
yenilirsen dövüşerek yenilmelisin
hiç kimseye vereceğin hesap kalmamalı
yanında götüreceğin hiçbir şey kalmadı
yanında götüreceğin hiçbir şey kalmadı
ellerindeki keder çizgilerinden başka
ey, dinle, hayatın son sözü şudur ki sana
- her mecnun yine de bir çöl bulur kendine
bir şiir yaz ozansan eğer, diyor
ekleyeyim mektubuma ağlasın anam
diyorum ki mahpus arkadaşıma
şiirimiz analar ağlamasın diyedir
umuda bağlanmak umutsuzluktur ancak
ey tarih, aç solgun yapraklı defterini
ve kaydet dövüşenlerin hikâyesini
ey tarih, aç solgun yapraklı defterini
umuda bağlanmak umutsuzluktur ancak
ey tarih, aç solgun yapraklı defterini
ve kaydet dövüşenlerin hikâyesini
ey tarih, aç solgun yapraklı defterini
ve oku hayatımızın parçalanmış hikâyesini
yolları büsbütün kesse de zulüm
esip dursa da acının çöl ayazı
hangi dağ efkarlıysa ordayız
perişan edilen her şey bizimdir
yağmur oluyoruz hangi ırmak kurusa
gülüşümüz çocuk
adımız eşkıyaya çıkmıştır bizim
zulmün bir engerek yılanı gibi
zulmün bir engerek yılanı gibi
ağulayarak acılaştırdığı hayat
her sabah harmanisini güneşe asıp
göğsünü bir ana gibi verdi dünyaya
ve biz her sabah her akşam onun
biberli okşayışlarıyla yatırıldık
solgun kundağına umudun
çeliğine öfkenin şahini nakışlanan
bir aşiret hançeridir dadaloğlu
binboğa'dan kıl çadırı sökünce ferman
saplanır bağrına kaltak osmanlının
yitirilince güneş
esmer bir bulutun gölgesinde
düşmesin yüreğine
hüznün bakır çalığına dönen sancısı
güneşi sen çekeceksin buluttan
hayatı sen yeşerteceksin
unutma