ahmet haşim
gerçi yangın bir felakettir; fakat belediyenin bazı mühim vazifelerini çoğunlukla yangınlar gördüğü için istanbul halkı yuva yakan alevlere karşı kendini minnettar saysa yeridir.
fatih taraflarının, hırka-i şerif'in, karagümrük'ün eski sokaklarını, köhne evlerini bilenler, yangınlardan sonra oralarda açılan geniş ve havadar sahalar karşısında, fransızların dediği gibi, felaketin bir şeye yaradığını görmüşlerdir.
bununla birlikte itiraf etmeli ki nice hüsranlar ve gözyaşları pahasına mal olan bu hazin nimetten lazım olduğu gibi istifade etmesini bilemedik. yangın mıntıkasında açılan bulvarların her iki tarafında peyderpey yapılmakta olan küçük, üslupsuz, nizamsız binalar beriki çirkin istanbul'un çekirdeğini teşkil ediyor.
mimari eserler fazla çirkinliği, fazla tuhaflığı taşımaz. gülünç bir tabloya bakmamak, fena bir şiiri veya ahenksiz bir müziği dinlememek suretiyle bunların zararlı tesirlerinden ruhumuzu koruyabiliriz; fakat fena bir mimarın eserinden sakınmak kolay bir iş değildir.
aciz bir muhayyile, fakir bir ruh, yol ortasına dikilmiş taştan koca bir şekle dönünce, bütün bir şehrin manevi sağlığını nesillerce bozmak kudretinde bir tehlike olur. son senelerin ağlanacak sahte mimarisi yüzünden değil midir ki ruhumuzun estetik kabiliyetine delil aramak için eskilerin eserlerine başvurmaktan başka çare bulamıyoruz.