mizancı murat
doktorluk mesleğinden, mektepten, talebelerinden, derslerinden, mehmet efendi'yle kurduğu ortaklıktan fazlasıyla memnun olan mansur'un dairedeki memuriyetinden henüz bir lezzet aldığı yoktu. lezzet yoktu fakat birçok ıstıraplar, ümitsizlikler baş göstermişti.
mansur daireye giderken, memur olduğu kalem odasında, kalem efendilerinin hepsini birer "işe memur" zannetmişti. bunun için kendisi de vazifesinin neden ibaret olduğunu kalemin reisi olan sakallı kâtipten sormuştu.
müstakil bir vazifesi olmadığı ve tercüme ve yazıdan bir iş çıkınca diğer kâtipler gibi kendisine verileceği cevabını almıştı.
akşama kadar bekledi. kendisine bir iş göstermediler. çoktan beri oraya devam edip kıdem almış olanların da işsiz oturduklarını görüyordu.
yalnız onu görse! oturdukları resmi koltukta pervasızca sütlaç, muhallebi, yemek yemek, şerbet, kahve, sigara içmek, bol bol esnemek, bazen ikişer ikişer kol kola olarak oda dışarısındaki aralıkta gezmek.. meşguliyetleri hep bu yoldaydı.
hatta mansur, genç bir efendinin o gün, bir defa yemekten başka hemen birer saat arayla iki defa toz şekeri ekilmiş muhallebi, bir tabak sütlaç yediğini ve üç defa portakal şerbeti istediğini görüp şaşmıştı. mansur gayet iyi görüyordu ki bunlar arzu ve iştiha şevkiyle değil, işsizlikten, vakit geçirmek için, zoraki yeniliyordu.
dehşet içinde kaldı. bu hallerde bulunan adamın fikren gelişmesine imkân olmadığını ve bilakis insanın bildiğinden ve öğrendiğinden de birçok şeyler kaybedeceğini düşündü.
mansur bunun sebeplerini araştırmaya başladı. kalem işlerinin her gün öyle geçtiğini, o halin yalnız o güne mahsus olmadığını hayretle öğrendi. tabii olarak kalemin vazifesini, hal ve durumunu, kâtiplerin hangi lüzum üzerine tayin edildiklerini soruşturdu. gördü ki kalemde mümeyyizden başka bir mütercim ile bir kayıt memuruna lüzum var, geri kalanların hepsi fazladır.
mansur zannetmişti ki odadaki otuz kâtibin otuzu da lazım, her birinin vazifesi ve mesuliyeti ayrıdır. halbuki efendilerin yirmi yedisi ayrı vazifesi ve mesuliyeti olmayan "maaşlı müdavimler"di. kendisi de onlardan olacaktı!
mansur'un yüreğine darlık geldi. mutlaka o kalemden çıkıp başka kaleme gitmek lüzumunu hissetti. fakat hal ve keyfiyetin başka kalemlerde de aynı olduğunu anlaması uzun sürmedi.