tezer özlü
ne olacaksam eksiksiz olmak isterim.
bekleyen gemiler. uzak limanların özlemi. düşlenen, erişilemeyen sevgililer.
arabulucu filminde çocuk, konuk olduğu aristokrat malikanesinin geniş tahta merdivenlerinden yukarıdaki odasına koşuyor. yalnız kaldığı an, perdeleri aralıyor. gökyüzüne bakıyor. ay bulutlar arasında. iyice belirgin. dünya ve evren nasıl bir bilmece. aynı çocuğun baktığı ay gibi. boşlukta.
mutfakta bir ıtır, konuk odasında da bir kauçuk evi süslüyor. (kauçuk ağacını bugün de hiç sevmem. orta sınıf evlerinin ağır, bunaltıcı havasını, ya da hiçbir işin yürümediği, memurların bütün gazeteleri evirip çevirdiği, duvarlara baktığı büroların sigara dumanlı havasını anımsatır bana.)
tanrıyla birleşmek yeryüzü verilerinin en güzeli, en kutsalıdır.
goethe'nin şiirlerine geçiyoruz: "tüm zirvelerde sessizlik, tek bir ağaç bile solumuyor, kuşlar ormanda susuyor, biraz daha bekle, yakında sen de gömüleceksin sessizliğe.."
hayalet ile yatmak bir kelebekle yatmak gibidir. insanın bacağına, ya da organına değer. hiç sesi çıkmaz. heyecanlandığı anlaşılmaz. boşaldığı, ıslaklığından belli olur. öylesi dostluklar vardır. o dostla konuşmak, o dostla yolda yürümek, bir lokantada yemek yemek, o dostla yatmak. o dosttan gizlenecek, o dosttan saklanacak, o dostla paylaşılmayacak hiçbir olgu yoktur. ne bir cinsel boşalma, ne de cinsel organ. hayalet bu dostlardandır.
hastalar ancak günlük yaşam içinde, yakınları arasında, davranışlarına hasta denilmeyen insanlar arasında iyi edilebilirler.
yatmaların hepsi aynı güzellikte değildir. düşünüldüğünde insanın tüm bedenini titreten, boşalmaya vardıran yatmalar vardır.