şemsettin sami
şu kadınları insan kafese kapasa da fayda yok, zapt olunamazlar.
biçare ihtiyarlar! geçmiş şeyleri hatırlarına getirdikçe hüzünlenirler. çünkü ömürlerinde geçirdikleri sevinçli günleri andıklarında o günlerin bir daha geri gelmeyeceğine üzülürler. çektikleri acıları hatırladıklarındaysa gönül yaraları tazelenir.
"mektuplaşmak kavuşmanın yarısıdır."
ah siz erkekler, ne kadar zalimsiniz! bir kızcağızın bir gözü birazcık şaşı olsa yahut bir ayağı hafif topallasa biçare evlenmeksizin ihtiyarlar gider. kimse onu almaya tenezzül etmez. ama sizin en fenanız, en uğursuzunuz, en sakatınız bakarsın kızların en güzelini, en uslusunu alır da biçareyi esir eder.
insan, doğası gereği, ne büyük felaketlere ne de büyük sevinçlere birdenbire inanabilir.
insanın bir derdi olduğunda sanki dermanını, çaresini bulacakmış gibi kime rastlarsa anlatmak ister. anlatacak insan bulamadığı takdirde de kendi kendine yahut taşlara, duvarlara anlatmaya mecbur olur.
ah! erkeklerin sevgisine inanmak, onların sadakatine aldanmak ne büyük bir kabahat! ah biz zavallı kadınlar! biz evlendiğimizde sanıyoruz ki bir koca, bir yoldaş alıyoruz. halbuki erkekler bize o gözle bakmıyorlar. onların evlendiklerinde eşlerine verdikleri değer, satın alacakları bir beygir veya bir arabaya verdikleri değerden azdır.
biz kadınları insan sırasına koymuyoruz. kendimizi eğlendirmek için onların ruhunu sıkıyoruz. serbest gezip dolaşmalarına ve eğlenmelerine mani oluyoruz. ve bir taraftan da kendimizi onlara güldürüyoruz. çünkü bazı kurnaz kadınlar var, "bu ne budala bir şeymiş, dur bununla biraz eğlenelim." diyerek bizi maymun gibi oynatırlar. seyir yerlerinden evlerinin kapısına dek arabanın arkasından toz duman içinde götürürler. ahlak ve âdetlerimizi bilmeyen biri, bir kimseyi bu halde göre elbette "delirmiş" derdi.