halit ziya uşaklıgil
çocuklarını evlendirmek üzere olan babaların, anaların kalbini eşiniz, altında bir keder bulursunuz.
gençlik, bir bahar göğü gibi saf, aydınlık ve parlaktır; fakat birden ters bir rüzgâr eser, önünde bulutlar, fırtınalar yığarak o aydınlık göğü karanlıklara boğulmuş bir hale getirir.
felakete saadet kadar ölçü olamadığı gibi fakirliğin derecesini de servetten fazla gösterecek bir şey yoktur. mutsuzlar bahtiyarlara rastladıkça mutsuzluklarını anlarlar. yoksulluk belki kendi kendine teselli icat eder, yalnız kalırsa bir yetinme durumu ortaya çıkar; fakat onu servetin yanından geçiriniz; o vakit anlar, feryat eder, ağlar.
rakam işi! pis iş! bilmem, fikri bunun kadar yüksek derecesinden düşürecek, insanın bütün hislerini iptal ederek zihni manasız, ruhsuz birtakım şekiller içinde boğacak başka bir meslek var mıdır? cinnete rakam kadar yardım edecek bir şey olamaz.
gariptir, insan bazen tamamıyla açık olan şeylere dikkat etmez de en gizli şeyleri hisseder.
sokak! orası öyle bir bayağılık çıkmazıdır ki toplum, kurbanlarını buraya atar. orası öyle bir yerdir ki kaza rüzgârı savurduğu çiçekleri buraya döker. insanlığın sefaletine merhamet gözü çevrili olanlar, sokaklarda neler görürler, sokaklarda ne âlemler keşfederler, ne belalar okurlar!
insan, felaketlere her şeyden güç inanır.
hayatta bazen bir bakış, iki ruh arasında bir duygu tesadüfü vardır ki bir an sürer; fakat ayrıntılı bir kitaptır. bu bir an içinde iki ruh arasında ne güzel manalar, iki kalp arasında ne gizli sırlar alınıp verilir! aşkın böyle bir saniyesi vardır ki kalp bütün içindekileri, ruh bütün sırlarını bir bakışta ifade eder.
merhametle alınmış bir eş sizi mesut edemez.
genç kızların hayatında yatak odası, kutsal bir hayal tapınağı gibidir. hayalin, o altın kanatlı şiirin yuvası, yatak odasıdır. yatak odası o kadar saf, o kadar hassas, o kadar nazik hayallere, emellere sığınak olmuş bir yerdir ki merak fikri bile oraya girmeye cesaret edemez, o gençlik hayal yuvasına sokulmaktan çekinir. bu oda kapanıp da genç kız yuvasında yalnız kaldığı vakit, işte o vakit genç kızdır. bahar göğü lacivert dalgalarını, geceler yıldızlarının şiirini genç kızların gözlerine o odanın küçük penceresinden sunar.
insan en kederli zamanlarında bile bir şey bekler ki işte o bekleyiş, bir perdenin arkasına gizlenmiş belirsiz bir ümitten başka bir şey değildir.
ihtiyarlar, kalpleri artık aşka, şiire uzak kaldığı için başkalarının kalbindeki aşkı, fikrindeki şiiri özel bir titizlikle gözden geçirirler.
gözyaşları bulaşıcıdır. insanın kalbinde gizli duran bazı hisler vardır ki kendilerine benzeyen bir hisse rastlar rastlamaz meydana çıkar.
dünyada serveti saadet için kullanırlar ama saadet, servet için feda edilmez. bunlar pek süslü sözlerdir, bir kitapta görülürse ağlanır; fakat hayatta bu sözlerin emrine uyarak hareket etmek, aldanmaktan başka bir şey değildir.
ümit, insan zihni için bıktıran bir illet gibidir; onu tamamıyla silmek mümkün olamaz.
gariptir, insanın sözünün, fikrine bağlı olması kuralken bazı durumlar olur ki fikir söze uyar. insan düşündüğünü söylerken söylediğini düşünür.
bir ümidin tükendiğini görenler için varlığından vazgeçmeye karar vermek kadar teselli edici bir şey olamaz.
insanın duyguları bazı büyük sarsıntılara hedef olduğu zamanlar öyle müthiş bir bunalım içinde kalır ki kasırgalara çarpan dalgalar gibi bir yön belirleyemez.
insan bir felakete engel olamayınca hiç olmazsa ona sahip olmak ister.
zihin! o tuhaflıklar hazinesi! kendi kendisini aldatmak için bile neler icat eder, duygularını nasıl örtüler altında gizler, onlara nasıl acayip işler yaptırır!
kadınlar, yaradılışın çiçeklerden narin, kelebeklerden nazik yarattığı o zayıf, o zarif yaratıklar, kalplerinin gizli bir noktası açığa çıktığı zaman ne müthiş bir dayanıklılık, ne garip bir kuvvet gösterirler!
gençlik, hiç o, iskemle üstünde, defter karşısında harcanacak bir zaman mıdır? fakat bir kere de gençliğin ne demek olduğunu anlamadan hayatınızı orada geçirdiniz mi, ondan sonra bir köşeye büzülüp arpacı kumrusu gibi düşünmekten başka bir şey kalmaz.