halit ziya uşaklıgil
"mezar taşı, şöhret heykelinin ayaklığıdır."
bir matemin derin üzüntüsü altında ezilip kalan kalplere dayanma gücü vermek için hayat vazifelerinin baskın sesi kadar etkili bir şey olamaz.
karı koca arasına bir sevgi kopukluğu girince bir daha iyi bir geçim mümkün değil, sağlanamaz. kadın, ölünceye kadar boşa çıkan hayatına ağlar; yahut gözyaşları çare olmazsa başka bir yerde eğlence aramak ister. erkek de hep kendi hareketine karısını sebep bulmaya çalışarak sonuna kadar devam edip gidecektir.
insanlar tuhaftır. fena bir şey yapmakta olduklarını hissedecek olurlarsa mutlaka en önce vicdanlarını susturacak bir sebep bulurlar. kötü iş sahibi olanlara sorunuz, hepsinde kendi kendilerine icat edilip özenle pekiştirilmiş sebeplere tesadüf edersiniz.
halk, nerede gürültü olursa oraya yönelir.
bunların hemen hepsi namusludur. fuhşun çirkefi içinde yüzdükleri halde hemen hepsi memleketlerine döndükleri zaman nişanlılarına izdivaç elini pak ve saf olarak uzatırlar.
yeni fikirler için yeni kelimeler lazım gelir. eski kelime altında fikirlerin tazeliği görülemez.
hiç mahalle çocuklarının oynadıkları bir viranelikten süslü bebek gibi küçük bir kız geçerken tesadüf ettin mi? bütün o kaldırım çocukları o küçük nazlı kızın zarafetine karşı duydukları bir kıskançlıkla birden nasıl tutuşurlar, nasıl arkasına düşerler, bağırırlar. içlerinde taş atan, söven, hatta güzel elbiselerinin eteklerine sarılan azgınlar olur. bu, insanlarda tabii bir histir. emin ol ki pencerelerden seyredenler için o çocuklar arsız, utanmaz çocuklardan başka bir şey değildir.
insan, bedbahtlığını da bahtiyarlığını da kendi meydana getirir.
dünyada hiçbir kimse düşünemezsin ki hayatından hiç olmazsa bir büyük matem geçmiş olmasın.
insanlar ne kadar büyürlerse büyüsünler, ne kadar ihtiyar olurlarsa olsunlar yine bazı dakikalar vardır ki annelerine sokularak çocuk olmak isterler.