hüseyin rahmi gürpınar
gönül aşk sarayını yıkılmış görmektense bazı hakikatleri çiğnemekten çekinmez.
tiyatroda ağlamak gülmenin bir diğer çeşididir. zaten fizyoloji bakımından gülmekle ağlamanın bazı durumlarda farkı yok gibidir. ikisi de sinir zayıflığından ileri gelir. eğer ağlamakla ahlak düzeltmek mümkün olsaydı dünyada çocuklardan uslu akıllı kimse bulunmazdı.
eski filozoflardan platon ve bir parça onun yolunu izleyen sofistlerden bir grup ve stoacılar, bu dünyayı küçüklükte adeta bir portakal, üzerinde yaşayanları da mikroskobik mantar sayarlardı.
başkalarının hareketlerinde gördüğümüz, kendi fikir ve görüşümüze uymayan her şeye gülmemiz, şaşmamız lazım gelse, ömrümüzün büyük bir kısmını gülmek ve şaşmak ile geçirmemiz gerekirdi.
laf lafı açar ama her açılan laf gediğine kalem sokmak konuşmayı büsbütün çığrından çıkarır. serde zevzeklik, kalemde isyankârlık olursa ne yapmalı?
çocuğunun babalığına layık gördüğü bu zat ünlü yazarlardan mösyö baudelaire isminde birisiydi. hiç yazar olup da hassas olmamak, hassas olup da insaflı bulunmamak, insaflı olup da buna uygun davranmamak mümkün müdür? hem yazarlar dalgın adamlardır. hele romancı, tiyatrocu güruhunu kandırmak kolaydır. bunlar eserlerinde her gün bir türlü yalan yaza yaza yalanı doğrudan, olmuşu olmamıştan, gerçeği gerçek olmayandan ayırt edemeyecek bir hale gelirler. bütün hayat manzaralarına roman konusu diye bakarlar. yalan yanlış her konuyu hakikat şeklinde göstermeye, her hakikati romanlaştırmaya uğraşırlar. ağızla söylenen yalan ahlaksızlık sayılırken kalemle yazılanı hüner sayılmak, kitap şeklinde para ile satılmak, ileri medeniyetin yazarlara bağışladığı garip bir ayrıcalıktır. işte mösyö baudelaire de yazdığı yalanlara kendisi gülüp âlemi ağlatan bu yazar takımındandı.
anjel yazarı önemli bir eser yazmakla meşgul bulur. baudelaire eline kalemi almış -hangi yanlışı, hangi iftirayı, hangi haksızlığı yazmaya kalksak yazmam demeyen o kalemi- parmakları arasına sıkıştırmış, kendisi adamlıktan, insanlıktan sıyrılmış, göklere çıkmış, oradan kuş bakışı, küçümseyici bir bakışla izleyerek insanlığın bütün rezillik ve kötülüklerini parlak renkler, yerinde tabirlerle betimliyor.
herkes işittiği şeyi inceden inceye araştırmaya lüzum görmeksizin onu kötüye yormaya eğilimlidir.