thomas hardy
insanların olasılık kurallarını anlayışları, bir önceki olayın yineleneceğini sanmaktan ibarettir.
duygulu kişiler her durumda nesnel olmaktansa, "acaba kusur bende mi?" diye kuşkuya düşmekte birebirdirler.
neşenin zorunlu olduğu sıralarda neşeden yoksun kalmak kadar, neşenin var olduğu zamanlarda bundan sonuna kadar yararlanamamak da insanın ruhunu çökertir ve söndürür.
insan gövdesinin savunmasını ve kurtarılmasını sağlayan ekmeğin taştan çıkartılması, dört yüzyıl önce olduğu gibi, bugün de bir bilim, bir din, bir tutkudur.
eşyaya renk veren ışınlar, eşyanın emdikleri değil de almayıp yansıttıkları ışınlardır. bunun gibi insanlar da olumsuzlukları ve düşmanlıklarıyla seçilirler, iyi niyetlerinin üzerindeyse pek durulmaz.
insanın canı belirli zamanlarda küfür savurmak ister, yoksa kendini şaşırır. insan dediğin küfürsüz yaşayamaz.
insanoğlu, kendi kendisiyle baş başayken bile, üzerine iki kez yazı yazılmış bir sayfaya benzer: bir gözle okunan yazısı vardır, bir de bunun altında gizli kalanı.
ne zaman yeni bir atılım yapmaya kalkışsak bir uyuşukluğu yenmek zorunda kalırız. bu uyuşukluk yalnızca bizim içimizde değil, bizi kuşatan ve iyilik yönünde yeni bir adım atmamızı önlemek üzere el birliği yapmışa benzeyen durumlarda da var gibidir.
araçlar insan çabasının yerini tutamaz; yalnızca çabayı bir yerden alıp başka bir yere aktarır.
sessizce sitem etmek gücüne sahip olanlar bunun sözlerden daha etkili bir yol olduğunu bilirler. gözlerin sesinde öyle tonlar vardır ki, dilde bulunmaz; rengi uçmuş dudaklar, kulakların duyamayacağı birçok şey söyler. derin duyguların hem görkemi hem de ıstırabı, ses yoluna sapmayışlarındadır.