honore de balzac
aşk hiç bıkmayan bir hayranlıktır.
vicdan azabı bir güçsüzlüktür. onu çekenin günahlarını tekrarlamayacağı kesin değildir. ancak nedamet kuvvettir, her şeye son verebilir.
söz herkesin malıdır. çölün ortasındayken nasıl olsa kimse duymaz diyerek sessizliğini koruyanın vay haline! bu dünyada her şey konuşur, her şey dinler. söz dünyaları yerinden oynatır.
vatan, tıpkı annesinin yüzü gibi, bir çocuğu asla korkutmaz.
dünya kadınlarının sevgilerine hakim olan iki duygu vardır: kendilerini ya teselli etmek, yerden kaldırmak, kefaretlerini ödemek istedikleri acı çeken, düşkün, suçlu yaratıklara adarlar ya da tapınmak, anlamak istedikleri ve çoğu zaman da altlarında ezildikleri üstün, yüce, güçlü kişiliklere verirler.
kadın sevgiyle anlar, anlamadığı zaman hisseder, hissetmediği zaman görür. görmüyor, hissetmiyor, anlamıyorsa, o zaman bu dünya meleği sizi korumak için sezgisini kullanır ve korumasını da sevginin kayrası altında gizler.
"tanrı erkeğin hayatından güzellik ve zarafeti alıp kadına nakletmiştir. erkek, hayatının bu güzelliğiyle, bu zarafetiyle tekrar birleşmediği zaman sert huylu, kederli ve insansevmez olur; birleştiğinde ise mutlu ve sevinçlidir, tamamlanmıştır." (swedenborg)
insan hiçbir şeyin sır olmadığı, sadece görmenin söz konusu olduğu doğanın sırlarına nüfuz etmeye kalkar kalkmaz, orada en basit şeyin en büyük harikayı meydana getirdiğini görür.
sadece göğe yazgılanmış yaratıklar, sevgileri acıdan azalmaksızın acı çekmeyi bilirler. bu gerçek inancın işaretidir.
ölmenin iki türü vardır: ölüm bazılarına zafer, bazılarına yenilgidir.
doğa, organize edici kuvvetlerde veya sonsuz olan ilkelerinde, hep kendi kendisiyle özdeş olmakla birlikte, sonlu neticelerinde hiçbir zaman öyle değildir. örneğin, doğada hiçbir yerde birbirinin tıpatıp aynı iki nesneye rastlanmaz. demek ki "doğal düzen"de iki kere iki hiçbir zaman dört edemez. zira bunun olabilmesi için tıpatıp aynı birimleri bir araya getirmek gerekir; ama siz de bilirsiniz ki, ne aynı ağaçta tıpatıp aynı iki yaprak, ne de aynı ağaç türünün içinde tıpatıp aynı iki ağaç bulmak imkansızdır.
eğri çizgi maddi dünyaların, doğru çizgi ise manevi dünyaların kanunudur. biri sonlu yaratıkların, diğeri sonsuzluğun kuramıdır. bu dünyada sonsuzluğun bilgisine yalnız insan sahip olduğundan, doğru çizgiyi de yalnızca o anlayabilir. sadece o, özel bir organa yerleştirilmiş olarak, dikeylik duygusuna sahiptir.
en kesin bilgileriniz, en cüretkâr meditasyonlarınız, en aydınlanmış fikirleriniz bulutlardan ibaret. bunların üstünde, gerçek ışığın fışkırdığı asıl tapınak var.
ulema için bir fikir bir olaydır, en büyük olaylarsa belki fikir bile sayılmaz.
gözler boşluk ve hiçliği yaşadıktan sonra doğru yola döner. o zaman, ışığın parladığı yola varıncaya kadar daha başka varoluşlar eskitmek söz konusudur. ölüm bu yolculuğun ara konağıdır. o zaman aynı yaşantılar bu kez tersine gerçekleşir: çoğu kez insana, daha önce içinde yaşadığı hataların tam karşıtı olan erdemleri edinmesi için bütün bir hayat daha gerekir.
bir insan tarlada ilk çiziğini doğru attı mı, diğerlerinin doğruluğu için bu yeterlidir. tek bir derinleştirilmiş düşünce, işitilen tek bir ses, derinden duyulan tek bir ıstırap, sözün sizde uyandırdığı tek bir yankı, ruhunuzu ebediyen değiştirir.