20.04.2009

kahkaha

nilgün marmara

ben yalnızca güneşten utandım, hayatım boyunca.

düz duvara tırmanan bir aklım olsaydı diyorum, hiç durmadan koşuşturan, atlayan zıp zıp bir akıl. her şeyin ötesine berisine sıçrayan akılların havsalaların alamayacağı bir akıl. bu eksiksiz gediksiz kaydeden vücudun, bu anı deposunun tüm koordinatlarını belirleyebilecek, yaşarken sonsuzca, sonsuzca yazabilecek bir akıl.

uçurumlar var diyorum, insanla insan arasında, kendiyle kendi arasında insanın.

kızıl yapraklar hep bir olup dönüyorlar bir yerlerde, boğazımıza birer düğüm yerleştirmek için, sonra uzaktan uzağa hep bu düğümleri bilmemiz, bildirmemiz, yaşatmamız, öldürmemiz için. konuklarız yani yeryüzünde, gökyüzünde verilmiş yaşam payında.

bir kakül kestim alnıma geri döndürmek için el yazısını garip imlere. yüzüme düşen besleme perçemi çocuk taşkınlığı şimdi, hüznüyle birlikte.

çok üzüldü zaman, bir çift hünsa terlikte uzlaştı ve ay çarpmasıyla kendine döndü, uzun bir gece ışığında yitebilir pervanenin utkusuz uçuşu bir cam ağacına yapıştı. gün boyu pinası bir bir kırıldı zamanın, mavi pembeye karıştı, sonra yine ay camına tırmandığında terlikler, üzüntüsü zamana vardı.

her yüzeyi tahtadan küçücük bir ev içi kızıyım ben şimdi.

bu parçaları ruhuna bir japon'un ruhu değmiş biri olarak size göndermekle göneniyorum. okuyun, okuyun da anlayın "anlamak" nasıl bir şeydir bu dokusundan bal rengi sonsuz bir acı sızdıran yerküredeki kusurlu varoluşumuzu.

üzerimden trenler, kamyonlar, tırlar ve tüm araçlar geçiyor sana doğru yürürken bu sonsuz evcilik oyununda.

dilsizliğimi, uzam ve insanın eksikliğinin genliğinde öğrendim.

içimdeki tüm çerçöp, kırpıntı, talaş, çapak vb. "dozu arttırın" diye emrediyor ve çok ilaçlar içiyorum. ve her gün nasıl yaşadığıma, yaşayabildiğime, her an, her durumda yine ve yeniden usanmadan bitimsiz şaşırıyorum.

ölürken kahkahamı ona bırakacağım.