büyükbüyük nine alacakaranlıkta bir gölge gibi kalkıp cezvesini, kallavi fincanını sessizce alırdı tel dolaptan. sonra cezvesini sürmek için maşasıyla külleri bir yana itince ahkerler belirirdi mangalda. öyle göz göz, öyle kıpkızıl, bütün geceyi ısıtan iri ahkerler. ve ben çocuk kalbimle onları mangala düşmüş yıldızlar sanırdım. büyükbüyük ninem, her gece bu yıldızlarda pişirirdi kahvesini.