1.09.2019

rüzgârın yırtık yeri

metin altıok



saçlarında şimşek parçaları, dilinde kırağı
sen kimin yetimisin
kimi bekliyorsun durduğun yerde
sağır bir günün sonunda dilsiz bir gece
sarıp sarmalıyor seni
gökyüzü gıcırtıyla kapanıyor üstüne
bak ömrün yarılandı
karanlığı kullanmayı öğrenmelisin
yazısı akmış ıslak bir sayfa elinde
yara bere içinde morarıyor şiirlerin

artık tutunacak kimsen kalmadı
nasıl biliyorsan öyle düğümle zamanı
bütün ölümleri gör
birini evlat edin kendine
oysa sen, boş bir kabın taş darası
yine de denkleştirip gidiyorsun hayatı
tuzağa yem, hançere bağ oluyorsun
zehire katıyorlar seni, şair ne duruyorsun
gemilere bin, trenlere atla
kimsenin umursamadığı, hiçbir işe yaramayan
kaldır şu gereksiz tanıklığı ortadan

ne kadar tıkasan kulaklarını
duymamaya çalışsan
göğsünde bir titreşimdir konuşmaları
görmesen seslerden anlıyorsun
kazdıkları çukuru, ördükleri duvarı
çakılısın buzdan çivilerle
boynu bükük bir haçın üstüne
yerde buluyorsun kendini her sabah
yeniden gerilmek üzere
saçlarında şimşek parçaları, dilinde kırağı
daha ne bekliyorsun durduğun yerde

katmerli yalanı gördün, yalınkat gerçeği
bilicinin ürpererek söylediği
sevgi gereksinimlerini gördün kimilerinin
tırnaklarını bilemek için
yılanın deri değiştirmesini
gülüşün kurdunu, sineğini gözün
yüreğinde bir ağaç gürültüyle devrilirken
aksayarak yürüyen umudun arkasından
gülün kanayan hüznünü gördün

işte tanıksın ölümün pazarlık ettiğine
toptan ve perakende
pantolon ütüsünün keskinliğine
bozulup bütünlenmesine paranın
mevsimsiz bir çocuğun kekre yüzüne
yabancı işçiliğine martının
deniz olmayan bir uzak ülkede
daha binlerce, binlerce şeye
yaz bunları ve imzala sana yetecekse

bana delik deşik bir yürekle
pası küfü, çürümeyi söyle
yangın yerlerinin katran gözyaşlarını
bana göçüğün kırık kemiklerini
sancısını suyun, rüzgarın yırtık yerini
ve bunlardan payına düşeni söyle
ne kadarı kaldı babandan
sen ne ekledin üstüne
acının sana getirdiği ürem ne
şair bana mutluluktan söz etme
beyaz baston kullanan bir dille

işte tanıksın daha nelere
testi gömüyorlar göğsüne eskisin diye
keçe gibi kimi zaman, parlatmak için
bakır kaplara sürüyorlar seni
şair hiçbir tansık bekleme
dolaş yıkıntılar, çöplükler içinde
sen ey gülünç ve deli mesih
ölmeyi bilmediğine göre
saçlarında şimşek parçaları, dilinde kırağı
pelteleşmiş yapışkan haçını
ıslık çalarak sokaklarda sürükle