charles bukowski
insanlar önemsiz. bir sineğe bile işemem onlar için.
yalnızlıkla beslenen biriyim, yalnızlığımı alırsanız yemeğimi ve suyumu almış kadar olursunuz. yalnız kalamadığım her gün gücümden bir şeyler alıp götürür. bununla övünmüyorum ama önemlidir benim için.
sevmem partileri. dans etmeyi bilmem, insanlar beni ürkütür, özellikle partilerde. seksi, neşeli ve zeki olmaya çalışırlar ama değildirler. olamazlar. durmadan çabalamaları durumu daha da dayanılmaz kılar.
samimiyetle söylüyorum: yaşam beni dehşete düşürüyordu. yemek, uyumak ve çıplak dolaşmamak için bir insanın yapmak zorunda olduğu şeyler ürkütücüydü. ben de yatakta kalıp içiyordum. içtiğin zaman dünya yine oradaydı, kaybolmuyordu ama boğazına sarılmıyordu en azından.
evi temizlemeye karar verdim. elektrik süpürgesini çalıştırdım, pencereleri sildim, banyo ve lavaboyu ovdum, mutfak döşemesini cilaladım, örümcekleri ve hamam böceklerini öldürdüm, küllükleri boşaltıp yıkadım, bulaşıkları yıkadım, temiz havlu koyup banyoya tuvalet kağıdı astım. ibneleşmeye başlıyorum diye düşündüm.
bazı işlere girmek kolaydır. bir keresinde bir yere gidip bir iskemleye yığıldığımı ve esnediğimi anımsıyorum. masanın arkasındaki adam, "ne var, ne istiyorsun?" diye sormuştu. "öf, lanet olsun" demiştim, "bir iş istiyorum galiba." "tamam, işe alındın."
sarı taksi şirketi'ne giderken kanser cemiyeti binasının önünden geçtiğimde, hayatta istemediğin bir işe girmeye çalışmaktan daha kötü şeyler de var, diye düşündüm.