john fowles
bütün çatallanan yollar kavşakları düşlerler.
bütün ciddi bilim adamları ve sanatçılar aynı şeyi isterler: hiç kimsenin değiştirme ihtiyacı duymayacağı bir gerçeği. bütün büyük insani etkinliklerin -sanat, bilim, felsefe, din- başlıca işlevi insanı gerçeğe daha çok yaklaştırmaktır.
kaygı acıya neden olan bir eksikliktir, oyun hazza neden olan bir eksikliktir.
dünyamızda felsefenin filozoflara, toplumbilimin toplumbilimcilere ve ölümün de ölülere bırakılması gerektiği yolunda çok yaygın bir görüş vardır. sanırım bu, zamanımızın büyük sapkınlıklarından -ve tiranlıklarından- biridir.
milliyetçilik, ucuz bir içgüdü ve tehlikeli bir alettir. herhangi bir ülkeden başka ülkelere borçlu olduğu şeyleri çıkarıp alın, sonra da onunla gururlanabilirseniz gururlanın.
yazı yazdığım yerde, yandaki odada hiç kimsenin olmaması benim için ne kadar kesinse bu da çok geçmeden herkes için kesin olacaktır. şurası gerçek ki odaya girmeksizin hiç kimsenin olmadığını kesin biçimde kanıtlayamam; ama bütün durumsal kanıtlar benim inancımı destekler. ölüm her zaman boş olan odadır.
özgürlüksüz bir dünyada istenç özgürlüğü susuz bir dünyadaki balık gibidir.
yurttaşlık duygusunun körelmesi çağımızın en çarpıcı fenomenlerinden birisidir. insan siyasal bir varlıktır ve bu körleşmeye neden olan şey, başka alanlarda nemo (hiç kimselik) ile uğraşırken ne denli başarılı olursak olalım, hemen hemen hepimizin de siyaset makinesindeki zavallı çark dişlerinden ibaret olduğumuz gerçeğidir.
elli yaşındaki aydın bir adam seçmen kabininde, on beş yaşındayken okulu terk etmiş olan ve üzerinde oy verdiği gerçek sorunlar hakkında bir papağandan daha çok şey bilmeyen tezgahtar bir kızcağızla eşittir. ne var ki bu durumda zalimlik vardır, ironi ve saçmalık vardır. zeki bir adam bir kara cahille aynı değildir; gelgelelim seçmen kabini bunu söyler.
emily dickinson şöyle der: eğer yaz bir önkabul olsaydı, karın ne büyüsü olurdu?
sorunumuz, bilinç öncesi geçmişimizin ödül göreceliğini yeniden inşa etmek; hem hasedin hem de mutluluğun erdemlerini yalıtmak, birinden yıkıcı saldırganlığı ve ötekinden yıkıcı bencilliği uzaklaştırmak ve onları, aralarında etkileşen şeyler durumuna getirmektir. her şeyden önce de bunu heyecanla, kanla ve şantajla değil, bilimle, akılla ve iyilikle yapmaktır.
modern toplumun bütünsel eğilimi nesnel güzelliği zorla boğazlarımızdan aşağı tıkmasıdır.
sahip olunan, her zaman sahip olandır.
haz topluluk saygısından, kişisel minnetten, öz çıkardan (karşılığında iyilik umudu); ölümden sonra hoş bir yaşam umudundan; eğer kültürel çevre tarafından böyle bir duygu "oluşturulmuş" ise suç duygusundan kurtulmuş olmaktan gelir.
kamusal bir iyilik için iyilik yapmak iyilik yapmak değildir: kamusal ödül için bir şey yapmaktır.
ernst mach şöyle der: bir bilgi hiçbir zaman doğru ya da yanlış değildir, sadece biyolojik olarak ve evrimsel olarak daha fazla ya da daha az yararlıdır.
var olan bütün yasalar sonuçta sıkıyönetim yasalarıdır ve adalet her zaman yasadan daha büyüktür.
her anne, mikrokozmosta evrimsel bir sistemdir; olanı sevmekten başka bir seçimi yoktur; çirkin ya da kibirli, suçlu ya da bencil, aptal ya da özürlü çocuğunu sevecektir. analık bütün hoşgörü alıştırmalarının en temel olanıdır ve öğrenmemiz gereken biçimiyle hoşgörü, hâlâ bütün insani bilgeliklerin en temel olanıdır.
seks bir hazlar, ihtiyaçlar alışverişidir; sevgi karşılıksız bir vermedir. seksin büyük simyasının özü budur ve her zina onun saflığını bozar, her sadakatsizlik ona ihanet eder, her zalimlik onu bulutlandırır.
düşman mezarlarında dökülen gözyaşları çoğu kez tuhaf bir biçimde içtendir, kendi yuvasız kalmış enerjimize ağlarız.
* "aristos" sözcüğü eski yunancadan alınmıştır. sözcük tekildir ve kabaca, "belli bir durum için en iyi" anlamına gelir.