jean meslier
gezginler, asya'nın bir ülkesinde fantezilerle dolu ve pek tuhaf, isteklerinde pek zorba bir sultanın egemen olduğunu anlatır.
bu hükümdar, zamanını üzerine üç zar ve bir zar kutusu konmuş bir masa önünde geçirir. masanın bir ucunda sultanı kuşatan mabeyincilerin ve ahalinin açgözlülüğünü çeken altın yığınları vardır. sultan, uyruğunun zayıflıklarını bildiğinden onlara şöyle sözler eder:
"esirler, köleler! size iyilik yapmak istiyorum. lütuf ve keremim sizi zengin etmek ve tümünüzü mutlu kılmak istiyor. bu hazineleri, bu altınları görüyor musunuz? haydi bakalım, işte bunlar sizin içindir, bunu kazanmaya çalışınız. her biriniz sırayla bu zarları ve kutuyu eline alsın. zarları altı kez çift getirmek mutluluğuna erişen, hazineye sahip olacaktır. ancak sizi haberdar edeyim ki, istenen sayıyı elde edemeyen, ömür boyu karanlık bir zindana atılacak. ve adaletim, onun yavaş yanan bir ateş üzerinde yakılmasını istiyor."
hükümdarın bu konuşması üzerine, orada bulunanlar hayret ve şaşkınlık içinde birbirinin yüzüne bakar. hiçbiri bu kadar tehlikeli bir şansı denemek istemez. o zaman öfkelenen sultan şöyle der:
"acayip! oynamak, zar atmak için kimse gelmiyor mu? bu benim hesabıma gelmez. benim şanım ve büyüklüğüm ister ki, oynansın. dolayısıyla oynayacaksınız! emrediyorum. cevap vermeksizin itaat ediniz!"
şu nokta dikkate alınmalıdır: zorbanın zarları öyle yapılmıştı ki, yüz bin kez atılsa ancak bir kez çift gelebilir. bu nedenle, alicenap hükümdar, zindanının dolduğunu ve servetinin elinde kaldığını görmekten zevk alır.
ey ölümlüler! bu sultan sizin tanrı'nızdır, hazinesi cennettir, zindanı cehennemdir, zarlar da sizdedir; sizler de bu zarlarla oynamak zorunda bırakılanlarsınız!