yuval noah harari
sanatsal yaratıcılığımız, politik bağlılıklarımız ya da dindarlığımızın büyük bir kısmı esasen ölüm korkusuyla beslenir.
ölüm korkusu üzerinden müthiş bir kariyer çizen woody allen, "beyaz perdede sonsuza kadar yaşamayı diliyor musunuz?" sorusuna, "evimde yaşayabilmeyi tercih ederim." diyerek cevap verir ve ekler: "çalışmalarımla değil, ölmeyerek ölümsüz olmak istiyorum."
ebedi zaferler, milliyetçi anma törenleri ya da cennet hayalleri, allen gibi aslında ölmek istemeyen insanlar için oldukça zayıf alternatiflerdir. insanlar bir kere gerçekten ölümden kaçabileceklerine inanırlarsa -iyi ya da kötü sebeplerle- onların yaşama arzuları sanat, ideoloji ve dinlerin yükünden kurtularak ve karşısına çıkanı önüne katarak bir çığ gibi büyüyecektir.
insan en yüce değer olarak hayattan ziyade mutluluğu yüceltmiştir. antik yunan düşünürü epikuros, tanrılara tapınmanın zaman kaybı olduğunu, ölümden sonrasının olmadığını ve mutluluğun hayatın tek gerçek amacı olduğunu savunur.
psikolojik açıdan mutluluk nesnel şartlardan çok beklentilere dayanır. mutlu ve esenlik içinde bir düzeni yöneterek memnun olamayız. aksine, gerçeklik, beklentilerimizle buluştuğunda tatmin oluruz. kötü olansa şartlar iyileştikçe beklentilerin balon gibi şişmesidir.
orta çağ'da aç bir köylüyü memnun etmek için bir parça ekmek yeterliydi. peki sıkılmış, yüksek maaşlı, fazla kilolu bir mühendisin keyfini nasıl yerine getirebilirsiniz?