jonathan swift
yergi öyle bir aynadır ki ona bakanlar orada herkesin yüzünü görürler de kendilerininkini görmezler; bu da şu yeryüzünde yergilerin pek etkili olmamasının, yergilerden çok az sayıda insanın gücenmesinin başlıca nedenidir.
öfke ve kızgınlık bedene güç verse de ruhu gevşetir ve onun bütün çabalarını zayıflatarak etkisiz kılar.
zaman da bizlere yaşlı insanların boş bir çabayla kafamıza sokmaya çalıştığı düşünceleri ve dersleri verir ama kulak verilen tek vaizdir.
cam fabrikalarında işçiler yanan ateşe çok az taze kömür atarlar. bunlar ilk atıldığında alevlerin keyfini kaçırmış gibi görünür; ama aslında onları canlandırır. bu da zihnin tutkulara hafifçe gem vurmasına benzer, zihin tutkuların ateşini söndürmeyecektir.
yaşamın sunduğu tüm avantajlara sahip insanlar, düzensizliğe ya da bozulmaya yol açacak pek çok rastlantının tehditkar gölgesi altında yaşarlar; oysa onları memnun edebilecek rastlantılar pek azdır.
küçük düşürmenin, korkaklar için uygun bir ceza olduğunu düşünmek akıllıca değildir; çünkü onurlarını gözden çıkarmamış olsalar korkak olmazlardı. korkaklar için en uygun ceza ölüm cezasıdır; çünkü en çok ölümden korkarlar.
bu yaptığımız gelecekte hep anılacak, gelecek kuşaklar hep bunu konuşacak. oysa, gelecek kuşaklar kendi dönemlerini ve düşüncelerini, kendilerine özgü şeyler olarak görecek, tıpkı bizim bugün yaptığımız gibi.
başkalarına çokça yararı dokunan, ancak kendisinin hiçbir yararını görmediği nice güzel özellikler taşıyan insanlar tanıdım; bu özellikler, bir evin önündeki güneş saatine benzer; komşular ve yoldan geçenler bu saatten yararlanır, ama sahibi yararlanamaz.
stoacılara özgü o gereksinmeleri ve arzuları tırpanlayarak karşılama alışkanlığı, ayakkabıya gereksinme duyduğumuzda ayaklarımızı kesmeye benzer.
insan sokakta yürürken çevresini gerçekten gözlemleyecek olsa, gördüğü en mutlu kimseler cenaze arabaları içindekiler olur.
akıllı ve basiretli davranış, en son, başına gelen bir talihsizlik karşısında utanç ve suçluluk duygusuna kapılan bir adamdan beklenir.
servetin ne denli güç getirdiğini ancak acı çekenler kabul eder; çünkü mutlu insanlar bütün başarılarını basirete ya da yeteneğe bağlama eğilimindedir.
üstün erdemleri olan birini hakkınca övmek zordur, üstün kötülükleri olan birini de hakkınca yermek zordur. ılımlı, vasat karaktere sahip insanlar söz konusu olduğundaysa her ikisini de yapmak oldukça kolaydır.
övgü, mevcut iktidarın kızıdır.
iyi olsun, kötü olsun çoğu eylemin nihai nedeninin insanın kendisine duyduğu sevgi olduğu kabul edilir; ama bazı insanların öz sevgisi onları başkalarını mutlu etmeye iter, başkalarınınkiyse yalnızca kendilerini mutlu etmeye. erdemle kötülük arasındaki ana ayrım budur.
dünya bir kez bizleri kötüye kullanmaya başlamayagörsün, sonrasında vicdan azabı ya da törenleri de azaltarak aynı muameleye devam edecektir.
ortada büyük sorunlar olmadığında küçük sorunlar da insanı huzursuz etmeye yeter. koca bir kayaya rast gelmediğinde insan küçük bir çıkıntıda bile sendeleyecektir.
apollon hem hekimlik tanrısı hem de insanları hastalıklarla cezalandıran tanrıydı. kökeninde her ikisi de aynı meslekten gelir, aynı bugün de olduğu gibi.
bazen izleyen biri, oyunu, oynayanlardan daha iyi görür.
augustus şans getiren bir adı olan bir eşekle karşılaşınca kendisini güzel günlerin beklediğine inanmış, haklı da çıkmış. ben pek çok eşekle karşılaşıyorum; ama hiçbirinin şans getiren adları yok.
gerçek anlamda çok az insan gerçekten bugünü yaşar, çoğunluğu bir başka zaman yaşamaya başlayabilmek adına bekler ve biriktirir.
bir hastayı iyileştirme yolunda atılacak ilk adım hastalığı tanımaktır.
büyük kentte ya da taşrada yürüyenler için, caddelerde, sokaklarda, derme çatma kulübelerin kapıları önünde paçavralara bürünmüş, gelen geçen herkesi birkaç kuruş sadaka vermeleri için sıkıştıran, peşinde üç, dört, belki altı çocukla dolanan bir dolu dilenci kadın, hiç kuşkusuz insanın canını sıkan bir manzaradır.
hakikat, bir kuyunun dibinde yaşar.
her zaman boş kavanozların daha çok ses çıkardığını gözlemlemişimdir.
doğanın gizli köşelerine dalabilecek olsaydık, en ince çim yaprağının ya da en küçük yaban otunun bile kendine özgü bir faydası olduğunu görürdük. doğa en çok en küçük yaratımlarında hayranlık uyandırıcıdır; en küçük ve en hor gördüğümüz böcek doğanın sanatını en derinden anlar.