uğur mumcu
"siyaset" arapça kökenli bir sözcüktür. "at bakıcılığı, seyislik" anlamına gelmektedir. türk-islam devletlerinde "siyaset" sözcüğü, "ceza vermek" anlamında kullanılmaktaydı.
selçuklularda ünlü vezir nizamülmülk, "siyasetname" adlı yapıtında, "siyasetten murat, ceza tertibidir." demekteydi.
osmanlı imparatorluğunda siyaset, siyasal nedenlerle verilen ceza anlamına gelmekteydi. padişah fermanlarında "siyaset olmayınca halkı alem ıslah olmaz; icra lazımdır." gibi buyruklara rastlanırdı. bir padişah fermanında "siyaset icrası" denildi mi, ölüm cezasının yerine getirilmesi istenmiş demekti.
türkiye'de hukuk devletinde siyaset yapmak, şüphesiz bambaşka anlama gelmektedir. fakat yıllar yılı, siyaset yapmak bazı insanlar için ceza yaptırımlarıyla sonuçlanmış, bazılarına da ayrıcalıklar, ödüller, armağanlar sağlamıştır. siyaset adamlarının dillerinden düşürmedikleri sözcüklere bakarsanız hemen hemen hepsi, demokratik düzeni yerleştirmeye çalışmaktadır.
"çok partili düzen.. hür demokrasi.." gibi kavramlar siyasal parti liderlerinin dillerinden hiç düşmemiştir.
hür demokratik düzenden amaç batı demokrasileridir. batı demokrasileri bugünkü aşamalarına ekonomik ve siyasal liberalizmle ulaşabilmiştir. ekonomik liberalizm, sermayenin özgürce yatırım yapıp kazanç sağlamasını öngörür. siyasal liberalizm ise her türlü düşüncenin özgür ve serbestçe konuşulabilmesini içerir.
batı demokrasilerinin bu koşulları yozlaştırılmakta ve türkiye'de bütün alaturkalığı ile uygulanmaktadır. denklem ters çevrilmekte ve sıkça "hür teşebbüs" deyip teşvik tedbiri, yatırım indirimi, kredi vergi bağışıklığı gibi olanaklarla özel kesime ayrıcalıklar tanıdıktan sonra, "zehirli fikir.. yıkıcı düşünce.. aşırı akım.." gibi demagoji ipotekleriyle emekçi sınıfların söz ve örgütlenme özgürlükleri yok edilmektedir.
sağcı partilerin temel felsefesi bu yasak düzeninde yatmaktadır. sermayeye alabildiğine özgürlük, özgür düşünceye ceza yasası, iş adamına kredi, ilerici aydına cezaevi hücresi ve kelepçe..
sağcılığın özeti budur türkiye'de.
özgürlükten, barıştan ve emekten yana olanlar cezalandırılmış, sermayeden yana olanlar ise ödüllendirilmiştir. ceza yasasında yer alan, "sosyal bir sınıfın, öteki sosyal sınıflar üzerindeki tahakkümü" tanımı, işçi sınıfından yana olanlar için bir suç gerekçesi olmuş, burjuvazinin işçi sınıfı üzerindeki egemenliği görmezlikten gelinmiştir. var olan "tahakküm" adına düşünüldüğü sanılan "tahakküm" ceza yaptırımına bağlanmıştır.
sağcılığın ceza anlayışı da budur.