melih cevdet anday
"telegraf" teriminin başındaki "tele"yi dilimizdeki "tel" ile karıştıranımız çoktur. oysa bu sözcük, "uzak" demektir. batılılar bu sözcüğü bir tek örnek gibi kullanarak bir sıra terim uydurmuşlardır: telegraf, telefon, teleskop, televizyon gibi.
"millet" ile "vatan"ı namık kemal arapçadan uydurmuştu. "ideal" karşılığı olarak "mefkûre"yi ziya gökalp uydurmuştu. bugün biz "mefkûre" karşılığı olarak "ülkü" diyoruz. "dikkat" sözcüğünü "attention" karşılığı olarak bilim terimi yapan da ziya gökalp'tir. ziya gökalp, "meselâ siyah yüzlü bir adamın alnı ak olabilir, beyaz çehreli bir adamın yüzü kara çıkabilir." diyor.
"orhon ve yenisey anıtlarından önceki dönemleri bilmiyoruz. bu anıtlardan türk dilinin o çağlarda oldukça gelişmiş, olgun bir durum almış bulunduğunu öğreniyoruz. türk dili kendi yapısı içerisinde kendi kökünden aldığı hızla yürümekte iken, hint'ten gelen uysal ve uslu buddha dini, türk kültürü ve türk dili için bir korku doğurmaya başlamıştı. bu dine karşı, 'buddha dini bize yaramaz, bizim göreneklerimize uygun değildir, bu din bizi uyuşturur.' diye buddha tapınaklarını yıktıran türk büyükleri çıkmış. savuşturulmuş gibi görünen bu fırtınadan sonra, batıdan, daha sert ve daha yıkıcı yeni bir fırtına gelmiştir. arap fırtınası. bu kasırga pek yıkıcı ve öldürücü oldu. islâm tarihçilerinin de anlattıklarına göre, türk tapınakları yıkıldı, bilginleri öldürüldü, kitapları yıkıldı. herkes arap gibi konuşmaya, arap gibi düşünmeye zorlanıyordu. artık türk dili karışıyordu, bozuluyordu. birçok türk hükümetlerinde bilim dili arapça, yönetim dili farsça idi. karamanoğlu mehmet bey, türk dili ölüyor diye bağırdı. yönetimden farsçayı kaldırdı, yerine türkçeyi koydu. ama bundan sonra uzun zaman türkçe işi unutuldu. her okuyan arap gibi okumaya, fars gibi söylemeye başladı. osmanoğulları bu işe hiç el atmadılar, türkçeyi unuttular. yalnız osmanlı yönetiminin son yıllarında dil hareketi türkçülükle başladı."
dilimizde bir "al-el" eki var ki, ad köklerine, kimi zaman da eylem kök ve gövdelerine geniş ünlüyle bağlanarak ad soylu sözcükler üretir. çatal: birbirine çatılmış kolları, dalları olan. çökel: sıvının dibine çöken, tortu. güzel: aslı "gözel". görüşünü uygun, göze hoş görünen. sakal: çenede ve yanaklarda çıkan kıllar. topal: aksayarak yürüyen. şimdi biz bu eki işleterek şu yeni sözcükleri kuruyoruz. doğal: doğadan gelen, doğaya ait. ilkel: ilk yapıda, ilk durumda kalmış olan, iptidaî. özel: öze ait olan, varlığı tek olan, hususî. öncel: önce olan, evvelki. dilimizde bir "elek" eki var ki, genellikle ad köküne geliyor ve ad soylu sözcük kuruyor. söz gelişi: civelek: canlı, neşeli, sokulgan. kabalak: başa giyilen şey, başlık. yatalak: kötürüm, yatağından kalkamayan.