raoul vaneigem
otuz beş yaşındaki bir adamı ele alalım. her sabah arabasına atlar, büroya gider, dosyalara gömülür, öğle yemeğine çıkar, tekrar dosyalara gömülür, işten çıkar, bir tek atar, eve gelir, karısına gülümser, çocuklarını öper, televizyon karşısında bifteğini atıştırır, yatar, sevişir, uyuyakalır.
bir insanın hayatını bu dokunaklı klişelere indirgeyen kim? gazeteci? polis? piyasa araştırmacısı? popülist yazar? hiçbiri değil. kendisi; 24 saatini, egemen basmakalıp davranışların çeşitli türleri arasından seçtiği bir dizi poza böler. imge bombardımanının aldatmacalarına teslim olan vücudu ve aklı gerçek bir doyumu reddeder ve tutkusuz bir çileciliği benimser. öylesine gösterişli; ama basit zevkleri vardır ki bunlar dış görüntüden başka bir şey olamazlar. basmakalıp davranışları başarılı bir biçimde taklit etmesi koşuluyla, bir rolden bir diğerine geçişi onun için iç gıcıklayıcıdır. bu yüzden, ustaca oynanan bir rolün verdiği doyum, onun kendisinden uzaklığıyla, kendisini yadsımasıyla ve kendisini kurban etmesiyle doğrudan ilişkilidir.