aldous huxley
şizofreni kendi cehennemine ve arafına olduğu kadar kendi cennetine de sahiptir. şizofren ruh, sadece ıslah olmamış değil, umutsuzca hastadır da. şizofrenin hastalığı, içsel ve dışsal gerçeklikten -ruh sağlığı yerinde olan insanın genelde yaptığı gibi- kaçıp aklın kendi yarattığı dünyaya -yaralı kavramlar, ortak semboller ve herkesin üzerinde uzlaştığı kurallarıyla insanın sınırlı dünyasına- sığınma konusundaki yetersizliğinden ileri gelir. şizofren, sürekli olarak meskalin etkisi altında olan bir kişiye benzer. bu yüzden yaşadığı belli bir gerçeklik deneyimini durduramaz, yeterince sağlıklı olmadığı için onunla birlikte yaşayamaz ya da bir açıklama getirip bir kenara atamaz -çünkü o bütün gerçeklerin en çürütülemez olanıdır- ve bu gerçeklik onun dünyayı insan gözleriyle görmesine izin vermediği için, bir türlü sona ermeyen tuhaflığını ve yakıcı yoğunluğunu insani ya da kozmik kötülüğün bir alameti olarak yorumlayamadığı için de ona büyük bir korku veren ve onu ölümcül bir şiddet eğiliminden katatoniye ya da psikolojik intihara kadar varan bir dizi umutsuz karşı önlem almaya zorlar. ve bir kez bu yokuş aşağı giden cehennem yoluna çıkıldı mı, artık durdurmak imkansızdır.