sevan nişanyan
şeytan öğretisi kuran'ın en karanlık yeri cehennemdir. yani, sonlu (sınırlı) suç için sonsuz ceza öngörmesidir. "kötülüğü genellemek" dediğimiz şey de budur. kuran'ın lanetlediği kişiler, insanlık vasfını kaybeder. sonsuz aşağılanmaya ve sınırsız işkenceye mahkum edilirler. sen sonsuz ateşte yanmaya zaten mahkumsan, arada bir de biz seni öldürmüşüz, yahut aşağılamışız, yahut malını müsadere etmiş karını kızını cariye etmişiz, ne sakıncası var, değil mi? oysa ahlaklı (= vicdan sahibi) bir insan bilir ki, gerçek dünyada hiç kimse mutlak günahkâr değildir. mutlak cezayı hak etmez. kardeşi cehennemde ebedi azaba mahkum olan biri cennette mutlu olabilir mi? mutlu olabiliyorsa o kişiye iyi biri nazarıyla bakabilir miyiz?
kuran'ın ikinci hatası, muhammed'in zulmünü övmesidir. peygamber, ömrünün ikinci yarısını elde kılıç yaşamış. tüm kılıç müptelaları gibi, önce savunma ile başlamış, intikamla devam etmiş, iktidarla taçlandırmış. ganimet üzerine bir devlet kurmuş. bunun övgü konusu edilmesi, az önceki cehennem anlayışının devamıdır. eğer bizden isen, hak senindir: günahın varsa affedilir. vicdan muhasebesinden bile muafsın. eğer bizden değilsen, insanlık vasfın lağvedilmiştir. kessek de fark etmez, soysak da fark etmez. kendi kadrolarını beslemek için düşmanların bir kısmını affetmen ve onlara müslümanlık şansı tanıman, senin adaletini değil, ahlaksızlığını gösterir. bkz. pişmanlık yasası.
kuran'ın üçüncü hatası ritüalizmdir. grup aidiyetini pekiştiren birtakım törelere uyarsan (namaz, oruç, hacc vb.) temize çıktın, yoksa günahkârsın ne demek? ahlaklı (= iyi yürekli, erdemli, vicdanlı) olmak önemsizdir yahut az önemlidir, grup aidiyeti daha önemlidir demek. bu, şeytanın öğretisinin ta kendisidir. vicdanlara uyuşturucu sürmektir. hani soyguna çıkmadan önce ecstasy alırlar ya, öyle bir şey. yap üç beş kolay jimnastik, vicdanının sızısı geçsin!
kuran'da beni esas rahatsız eden şey vahşet değil; ahlaki ve entelektüel ucuzluk. gerçek bir evrenselliğe yükselemeyen, dünyayı biz ve onlar olarak algılayan kısır aşiret zekâsı. çıkar, korku ve ceza üzerine kurulu hidayet öğretisi. kasaba muhafazakârlığı düzeyini aşamayan ahlak anlayışı. peygamberin cinsel ve siyasi oportünizmi. cehaletini lügat kalabalığıyla örtmeye çalışan cami hocası kurnazlığı. tevrat'ın tüyler ürpertici haşmetinden de, incil'in insani derinliğinden de, buddha'nın spekülatif zenginliğinden de yoksun bir kitap.
bir de şunu düşündüm. incil ya da tevrat seni şundan rahatsız etmiyor olabilir. tevrat'ta çok az ayet dışında insanlar konuşuyor. bariz bir sekilde hamasi dozu çok yüksek bir tarih kitabı gibi. ne kadar allah adına hüküm beyan eden cümleler olsa da sen orada bir yığın insanın sesini duyuyorsun. ilgi çekici bir yığın detayla dolu antik bir efsane kitabı gibi. incil'de yoğunlukla isa konuşuyor. "babası" adına ama konuşan bir insan. oysa kuran tanrı'nın özne olduğu bir kitap. yani otoritenin sesi. onun ağzından uyarıyor, tehdit ediyor, affediyor, vs. ne kadar muhammed yazdı diye de düşünsen konuşan dil çok üsttenci. ayni düzeyi paylaşmıyor insanoğluyla. yakıp yok etme, emretme, uyarma, affetme, suçlama, kendi sınırları içinde kalmak kaydı ile yüceltme içeren ama sürekli insana acziyetini ve kul olduğunu hatırlatan bir anlatımı var. tevrat daha çok vahşet içerse de kuran otorite içeriyor. otoriteden nefret eden bir insana nesnel kalarak okumayı imkansızlaştırıyor.