12.10.2017

knulp

hermann hesse

insanın iyi bir saatinde seyrettiği her şey güzeldir.

çoğu zaman, dünyada var olan şeylerin en güzelinin, en incesinin sarı saçlı, zarif, genç bir kız olduğunu düşünürüm. oysa hiç de öyle değil. çünkü kimi zaman bir esmerin daha güzel olduğunu görürüz. bundan başka, bana bir de öyle gelir ki, her şeyin en güzel ve en incesi ta yükseklerde, özgürce süzülüp uçtuğunu gördüğümüz güzel bir kuştur. yine başka bir zaman öyle sanırım ki, yeryüzünde hiçbir şey, kanatlarının üzerindeki kırmızı gözleriyle bir beyaz kelebekten ya da akşam vakti yükseklerde, bulutların arasında parlayan, her şeyi aydınlatan ama kamaştırmayan ve her şeyi neşeli ve tertemiz gösteren bir gün ışığından daha olağanüstü olamaz.

dünyadaki en güzel şey, her zaman, içinde neşeden başka üzüntü ya da korkunun da olduğu şeydir.

çok güzel bir kızı, eğer onun bir gün gelip yaşlanacağını ve öleceğini düşünmesek, belki de o kadar ince bulmazdık. güzel bir şey sonsuza kadar aynı kalacak olsaydı, bu beni belki hoşnut ederdi; ama onu daha soğuk seyrederdim. bunu yalnızca bugün değil her zaman göreceğimi düşünürdüm. oysa geçici olana, her zaman yalnızca sevinç değil, acı da duyarım.

onun için herhangi bir yerde gece vakti bir havai fişek atılmasından daha güzel bir şey düşleyemem. onda mavi ve yeşil ışık kürecikleri vardır. bunlar karanlıkta yukarı doğru yükselir ve tam en güzel anlarında küçük bir eğim yapıp söner. ona durup bakıldığı zaman önce bir sevinç, aynı zamanda da hemen bitecek diye bir korku duyulur: bu iki duygu da birbirine bağlıdır ve bunun bitmesi uzun sürmesinden daha güzeldir.

istencin hiç değeri olmadığını, her şeyin bizim hiçbir etkimiz olmadan yolunda yürüyüp gittiğini sezdiğimiz için olacak, çoğu zaman aptalca üzülürüz.

iki kişi birbirinden hoşlanır ve evlenirse ya da iki kişi dost olursa, bu şunun için güzeldir; çünkü süreklidir, hemen sona ermeyecektir. ama bunun da bir sonu var, her şey gibi. dostluğun da, aşkın da başını yiyecek pek çok şey vardır.

düşünmelerin, akıl yürütmelerin hiç değeri yok. hem insan düşündüğünü yapmıyor ki.. aslında, attığı bütün adımları, içi nasıl isterse öylece, hiç düşünmeden atıveriyor.

fakat dostlukla aşk herhalde yine benim düşündüğüm gibidir. sonuçta bunlar her insanın kendine göredir, bunlarda bir başkasıyla birlikte olunamaz. bu, birisi öldüğü zaman da görülür. ölen için ağlanır, yaslar tutulur, bir gün, bir ay, hatta bir yıl.. ama sonra, ölen ölüp gitmiştir, tabutunda da artık ister kendisi isterse bilinmeyen, yersiz yurtsuz bir esnaf çırağı yatsın, hepsi bir olur.

bir kimsenin kötü olmaktan başka bir şey elinden gelmiyorsa bile, yine de suç denen bir şey vardır. çünkü bu kimse bu suçu kendinde duymaktadır. bundan dolayı da iyinin yine doğru olması gerekir. çünkü iyi insan hoşnut eder ve vicdan erinci verir.

herkesin ruhu kendinindir. kimse ruhunu başka bir ruhla karıştıramaz. iki kişi buluşabilir, birbiriyle konuşabilir, birlikte olabilir; ama ruhları çiçekler gibidir, her biri kendi bulunduğu yere kök salmıştır, hiçbiri öbürüne varamaz; varmak isterse kökünden kopması gerekir. bunu da yapamaz. çiçekler kokularını ve tohumlarını çevreye saçarlar; çünkü birbirlerine ulaşmak isterler; ama bir tohumun konması gereken yere varması için çiçek bir şey yapamaz, bu rüzgârın işidir, o nasıl isterse, nereden isterse öylece gelir, eser, gider.

annemle babam için de genellikle böyle düşünmüşümdür. onlar benim kendi çocukları ve dolayısıyla da onlar gibi olduğumu düşünürler. ama ben kendilerini sevsem de, yine onlar için anlayamayacakları, yabancı bir insanım. onlar benim için, hele benim ruhum için en önemli olan şeyi ikinci derecede bulurlar. onu benim gençliğime, geçici hevesime verirler. bununla birlikte beni severler ve iyiliğim için her şeyi yaparlar. bir baba çocuğuna burnunu, gözlerini, hatta aklını bırakabilir, ama ruhunu veremez. ruh her insanda yenidir.

eğer düşüncelerinde ve yaptıklarında gerçekten ciddiyse, her insan azizdir. insan doğru bildiğini yapmalıdır.