sigmund freud
din sorunları söz konusu olduğunda, insanlar mümkün olan her türlü üçkağıtçılığa ve entelektüel cambazlığa girişirler. koca dünyada insanların oynadığı küçük rolü alçak gönüllülükle kabul edip daha aşırıya kaçmayan kişi, umulanın aksine sözcüğün gerçek anlamıyla dinsizdir.
dinin insan uygarlığına büyük hizmetler yaptığı açıktır. din, toplum dışı içgüdülerin ehlileştirilmesine büyük katkıda bulunmuştur. ama bu yeterli olmamıştır, insan toplumunu binlerce yıl boyunca yönetmiş ve erişebileceği şeyleri göstermek için yeterli zamana sahip olmuştur. eğer insanların çoğunluğunu mutlu kılmayı, rahatlatmayı, yaşama katlanmalarını sağlamayı ve onları uygarlığın araçları haline getirmeyi başarabilseydi hiç kimse bugünkü koşulları değiştirme girişiminde bulunmayı hayal etmezdi.
ama bunun yerine ne görüyoruz? kişiyi dehşete düşürecek kadar çok sayıda insanın uygarlıktan hoşnutsuz ve uygarlık içinde mutsuz olduğunu, uygarlığı kaldırılıp atılması gereken bir boyunduruk olarak algıladıklarını, bu insanların ya uygarlığı değiştirmek için güçlerinin yettiği her şeyi yaptıklarını ya da uygarlık veya içgüdü kısıtlamasıyla hiçbir ilişkileri kalmayıncaya kadar uygarlık düşmanlığında ileri gittiklerini görüyoruz.
dinsel doktrinlerin doludizgin hüküm sürdüğü dönemlerde insanların genellikle daha mutlu oldukları kuşkuludur, daha ahlaklı olmadıklarıysa kesindir. insanlar, dinin hükümlerini dışsallaştırmanın ve böylelikle onların amaçlarını geçersiz kılmanın yolunu daima bulmuşlardır.
görevleri dine itaati sağlamak olan din adamları da bu yolda kendilerine düşeni yapmışlardır. tanrının iyiliği, adaleti üzerinde sınırlayıcı olmalıdır. kişi günah işler, bir özveride bulunur veya kefaretini öder ve böylece bir kez daha günah işlemekte serbest kalır.
rus iç gözlemciliği, ilahi inayetin tüm lütuflarına mahzar olabilmek için günahın vazgeçilmez ön koşul olduğu, dolayısıyla sonuçta günahın tanrının hoşuna gittiği sonucunu çıkaracak bir aşırılığa kadar varmıştır. din adamlarının, kitlelerin dine itaatini ancak insanın içgüdüsel tabiatına böyle büyük tavizler vererek sağlayabildikleri bir sır değildir.
her çağda ahlaksızlığın dinden aldığı destek, ahlakın aldığından az olmamıştır.
insan bir kez dinsel doktrinlerin önüne koyduğu her safsatayı eleştirmeksizin kabul etme ve hatta bunlar arasındaki çelişkilere önem vermeme noktasına geldi mi, aklının zayıflığı doğrusu bizi pek şaşırtmamalıdır. ama içgüdüsel doğamızı denetlemek için aklımızdan başka bir araç yoktur.
abd'nin tennessee eyaletinde küçük bir kasaba olan dayton'da 1925 yılında bir fen bilgisi öğretmeni hakkında "insanın daha ilkel hayvanlardan türediğini" öğrettiği için dava açılmıştır. düşünce yasaklamalarının etkisi altında olan insanlardan psikolojik ideale, aklın üstünlüğü idealine varmalarını nasıl bekleyebiliriz?
kucaktaki çocuktan uygar insana giden yol uzundur. kendi gelişmelerine giden yolda bir rehberlikten yoksun bırakıldıklarında çok sayıda genç insan yanılgılara düşecek ve kendi yaşam görevlerini gereken zamanda yerine getirmekten aciz kalacaktır.
hayır, bizim bilimimiz yanılsama değildir. ama bilimin bize veremediğini başka bir yerden alabileceğimizi sanmak, yanılsamanın ta kendisi olacaktır.