giovanni papini
"tüm hayatını yalnız ve yabanıl geçirdi." (ludovico ariosto)
yüreğinde mesihvari tutkuyu barındırmayan bir ülke parçalanmaya mahkumdur.şişkin cüzdanların yakınında doğmuş olanlardan, istediklerini neredeyse her zaman satın alabilen o insanlardan daima nefret etmişimdir.
çocukluk aşktır, neşedir, kaygısızlıktır. ancak ben geçmişteki kendimi hep ayrık, mahzun, düşünceli görüyorum.
tanrı benim için hiç ölmedi; çünkü zaten ruhumda hiç var olmadı.
ruhumu kitaplara ve ölülere borçlu olduğum kadar ağaçlara ve dağlara da borçluyum. kırlar beni kütüphaneler kadar eğitmiştir. tek ve belli başlı bir kırsal bölge: içimdeki tüm şiirselliği, melankoliyi, karamsarlığı ve yalnızlığı toscana kırsalından, floransa çevresindeki kırlıklardan almışımdır.
en derin gerçeklik, her zaman geç ya da en son keşfedilendir.
hayat, katlanılabilir bir şey olsun diye yaşanır. duyarlılık onu yaratır ve anbean içini doldurur ve su misali sessizce akıp gitse bile en azından bizi değişmez ve ebedi görünebilecek bir akıntı misali beraberinde sürükler. ama hayat, düşünceyle, mantıkla, akılla, felsefeyle sorgulanıp, ayıklanıp soyulduğu vakit boşluk, dipsiz yüzünü gösterir, hiçlik dürüstçe bir hiç olduğunu itiraf eder ve umutsuzluk, tanrı'nın oğlunun terk edilmiş mezarı başına konan melek misali ruhun içine tüner.
"hülya kâsesinden büyük yudumlar içmek gerekir."
düşünce asla durmaz. kapatılan son sayfa yeni bir oyunun başlangıcından başka bir şey değildir ve çıkılan her zirve başka uçuşlar için kullanılan bir tramplendir.
sen göçüp gitmedin, lakin yittin / elbette ağlarsın, ey can kuşu (dante)
her şey görecelidir. yanlışlık burada, doğruluk oradadır. doğruluk bu yanda, yanlışlık ise diğer yandadır. tüm prensipler birbirini yalanlar. her metafizik, herhangi mistik bir bütünlüğe, anlaşılmaz, hiçbir şey olmayan, hiçbir anlama gelmeyen bir tekliğe indirgenen genel iki üç formülün değişik anlatım biçimleriyle yazıya geçirilmesinden ibarettir. yaşamımızdaki ön yargıları, duyguları, en banalleri de dahil olmak üzere ihtiyaçları haklı çıkarmak için felsefeler üretiliyor.
hatıraları silme hakkını ve gerçekliği yeni konular ve şekillerle tekrar örme gücünü kendimizde yalnızken, safken, bakirken ve arıyken buluruz.
dünya yanlış tasarlanmış, hayat uyumdan ve yücelikten mahrummuş gibi görünür bize; düşünce, yarım kalmış çılgınca bir amaç, henüz yeni başlamış bir hareket, kimsenin çizmediği karanlık ve karmakarışık bir çizim izlenimi yaratır üzerimizde.
felsefe bilgiydi (derin düşünme) ve evrensel olanın (birlik) arayışıydı.
herkesin yaşadığı yaşamdan iğreniyorum. ya büyük olmak ya da kendimi öldürmek istiyorum. bu kısa hayat ve dünyadaki köleliğimiz boyunca bize kimin verdiğini bilmediğim şu yegâne ruhu devleştirmek, arıtmak, çalışmak ve acı çekmek gerekir büyümek için. ruhu yüceltmek için küçük şeyleri bilmeye ihtiyaç vardır; onu arıtmak için tüm pislikleri, onu daha canlı ve güçlü kılmak için tüm korkuları ve küçük kalleşlikleri görmek lazımdır.
insanların, yakınındakilerin gözündeki çöpü görmekteki başarısı yeni bir şey değildir.
felsefe! canlılardan daha canlı hayaletlerin, bedenlerin en denizkızımsı gölgelerinin, şeylere ait en dolgun sözcüklerin, bir şiir kıtasından daha alevli formüllerin masalımsı dünyaları!
ulaşılamaz yükseklik yoktur, çok kısa kanatlar ve yetersiz soluklar vardır.
daha büyük bir gücün yenemeyeceği bir güç yoktur, daha kuvvetli birinin alt edemeyeceği bir düşman yoktur, mucizevi zenginliklere ulaşmayı engelleyecek yoksulluk yoktur; erimeyecek, ısıtılıp kaynatılamayacak buz yoktur. insan bir girişime başlarken bitirmek için nelere ihtiyacı olduğunun hesabını iyi yapmalıdır.
ey binbir gece masalları! sen tüm şiirlerin başyapıtısın.
elime geçen her şeyi soludum, emdim, çiğnedim ve sindirdim; şimdi ise nasıl mal ayrımı yapacağımı bilmiyorum. tamamen başkalarının teorilerine bulanmış, tıka basa kitaplarla dolmuş, makalelere doymuş, boğazıma kadar kelimelere ve imgelere batmış durumdayım. ben kültürün ve başkalarının çocuğuyum ama aslında bir dahi ve kendim olmak isterdim. bu belirsizlik yüreğimi dağlıyor: gerçekten kim olduğumu, yaptığım şeylerdeki şahsi tarafımın hangisi olduğunu bilmek isterdim.
her şeyini verene her şey verilecektir.
uydurmalar satan kişi, sıkılganların ve paralıların kölesidir; kendi içinde yeterince hayata sahip olamayan kimselere başkalarının uydurma hayatını satan bir çeşit muhabbet tellalıdır. netice olarak bir puroyla bir öykü, bir dramla bir şişe şarap arasında ne fark vardır? sigara içmek ve okumak beklemenin verdiği sıkıntıyı giderir; bir komedya dinleyerek ve iyice sarhoş olunarak başka bir dünyaya geçilir; hayaller kurulmaya ve olmayan şeyler görülmeye başlanır. aradaki fark sanattır.
insanların hemen hepsi, altmış yaşında bile olsalar çocuk gibidirler; keşiflere ve maceralara, pitoresk ve dokunaklı şeylere gereksinim duyarlar.
bir delinin de kendine ait konuları vardır ve onları bilgelikle dinlemek lazımdır.
profesyonel bir anlatıcının, normal hayatlarında yeterince eğlencesi olmayan küçük beyler ve küçük hanımlara, don kişot'un arkasından seve seve kahkaha atan ve kral lear için seve seve bir damla yaş döken anneler ve babalara sonradan sunmak için el atmadığı ve sahiplenmediği hiçbir şey yoktur bu dünyada.
bütün müzik melankoliden ibaret, çaresizlik kuyusunun dibinde iğrenç olmayan tek şey şehvet.
şimdiye duyduğum nefret yüzünden birkaç ölü dahiye sığınıyordum; var olana duyduğum nefret yüzünden kendimi hayallere bırakıyordum; insanlara duyduğum nefret yüzünden doğanın yalnızlığını ve bitkilerin sessiz dostluğunu arıyordum. o zamanlardaki favori kelimem özgürlük idi. ondan ve bundan; şimdiden ve sonradan, buradan ve oradan özgür olmak: her şeyden özgür olmak.