louis aragon
ey akşamüzerleri geçen hava perileri ey kırlangıçlar
insanlar sinekler gibi ölüp gidiyorlar
yanılgımı söylüyorlar alçak sesle
mavi güneş çatlak dudaklar korku
sokaklarda dolaşıyorum kötülük düşünmeden
şairin imgesiyle ve tuzakçının gölgesiyle
bana eğlenceler sunuyorlar portakallar
biz palmiye ağacının yaprakları gibi değil miyiz
onlar ki yapışık büyür çiçek açar ve meyve verirler
bir imge sunmak için olgun aşktan
sonbahar ışıklı düş dolu elleriyle geliyor
nedir bana gözyaşı döktüren bu suç
haftanın bu son günü senin de
dostum gözlerin kapanıverir
sabah kendiliğinden çıkıp gelir
rengi uçmuş tören alayı ile
yaz sona erdi işte sonbahar
kış ise sevmez çıplak ayakları
hiç kimseden bir şey ne istedi ne aldı
yanımıza kadar gelen çocuklar
ey dönen dünya ey atlıkarınca
ama kasanın başındaki patronlar
bizi zehirleyen havayla yaşıyorlar
kar yine kar yine kar
ellerinin renginden anlıyorum güneşi
aşksız güneş rastlantısal bir ömür
aşksız güneş bu yarınsız bir dündür
ayrılıklar varsa çekip giden hep sensin
hep bizim aşkımız var ağlayan her bir gözde
hep bizim aşkımızdır yolu şaşırılmış sokak
bu bizim aşkımızdır yol kapanınca sensin
sensin sızlayan yürek hareket edince tren
sensin tek eldivene eş olacak eldiven
insanı solduran her bir düşünce sensin
uzun uzun sallanan mendiller de sen
sensin gemilerin güvertesinde giden
susan hıçkırıklar sen agucuklar sen
ve akşam eşikteki sessiz itiraflar sen
ağızdan kaçan fısıltı uykuda söylenen sözler
yakalanmış bir gülücük uçuşan perde
bir okul avlusunda uzaktan yankılanışı seslerin
bir iki üç diye sayan çocuklar ebe sırası kimde
geceleyin damlar üzerinde güvercinlerin sesi
hapishanelerin iniltisi dalgıçların incisi
şarkı söyleten ve susturan her şey sensin
ve söylediğim şarkı da sen o büyük rüzgâr ile
sarhoş olmak isteyen varsa olsun
bu kötülükten ve zehirden
ama senin yüzündeki güneş
daha da güçlüdür yarattığı gölgeden
hava kadar saf olan bu mutlulukta
ne diye arayayım kafiyeleri
bir tek gülücük anlatmaya yeter
insan olmanın müziğini
fakat sana bu maviyle dolu kadeh
bu garip ses titreşimi benim şarkım
tankların ve silahların arasından
yükseliyor yeteri kadar saftır
üzerinden geçmek için duvarların
ve tanıdığımız insanların
ey sevgilim ey içimde kanayan yara
yalnız adam bir merdiven
bir yere götürmez insanları
ve sarayların bütün kapıları
farksızdır ona bir zulümden
garip bir şeydir dünya şunun şurasında artık
bir gün gideceğim söyleyemeden her şeyi
bu mutluluk anlarını yangın öğlelerini
sarışın yıldızlarıyla gece sonsuz ve karanlık
hiçbir şey değil sanıldığı kadar öyle değerli
aklımın ermediği bir şeydir işte
o ölüm korkusu insanın içindeki
yeterince güzel değilmiş gibi
göğün bir an için tatlı görünmesi bize
hiçbir şey yaşam kadar geçici değildir
hiçbir şey geçici değil var olmak kadar
bu kırağı için biraz da erimektir
ve hafif olmayı çağrıştırır her rüzgâr
ey acı deniz ey derin deniz
nedir saati gelgitlerinin
kaç saniye-yıl gereklidir dersiniz
insanın insanı saptırması için
niçin bu kadar naz niçin
insan kurtarmalı sevdiğini
kendisini kendisini kendisini