28.07.2017

nucingen bankası

balzac

esmerler daima pahalıya mal olurlar.

sanat bir iğnenin ucuna bir saray inşa etmekten ibarettir.

alaycı bir adam daima sathi, bunun neticesi olarak da hain bir kimsedir; alay ettiği hadisede cemiyete düşen payı hiçbir zaman kaale alamaz; çünkü tabiat yalnız hayvan yaratır, ahmakları toplum hayatına borçluyuz.

tam bir feragat olmadan bir teslimiyetin ne kıymeti olur? birbirine bu kadar zıt ve her ikisi de ahlâka çok mugayir olan bu iki akide arasında bir uzlaşma sağlamaya imkan yoktur.

tam bir bağlılıktan korkan insanlar hiç şüphesiz bu bağlılığın bitebileceğine inananlardır; bu takdirde, insanları avutan hülyalara elveda demek lazım. ebedi olduğuna inanmayan ihtiras, iğrençtir.

mutlak fazilet yoktur, şartlara bağlı fazilet vardır.

montesquieu: kanunlar örümcek ağlarına benzerler: iri sinekler geçer kurtulur, ufaklar takılı kalırlar.

banker, gizli emellerine ulaşmak için kitleler feda eden bir fatihtir, askerleri de hisse senetleri alanların menfaatleridir. onun hazırlanacak planları, kurulacak tuzakları, ileriye sürülecek tarafları, alınacak şehirleri vardır. bu adamların çoğu politika ile o kadar ilgilidir ki eninde sonunda ona karışırlar ve servetleri bu yolda erir gider.

birçok dürüst banker, dürüst bir hükümetin muvafakatıyla en kurnaz para sahiplerini, ilerde bir gün kıymetten düşmeleri zaruri olan hisse senetleri almaya ikna etmiştir.

borçlu, alacaklıdan daha kuvvetlidir.

saadetin mutlak bir şeye delalet eder gibi görünmek talihsizliği vardır. bu görünüş birçok budalaya şu suali sordurur: saadet nedir? çok kafalı bir kadın.. saadet insanın onu bağladığı şeydedir.

saadet, fazilet gibi, kötülük gibi nisbi bir şey ifade eder. mesela la fontaine, cehennemlik olanların zamanla içinde bulundukları hale alışacaklarını, cehennemde tıpkı balıkların suda oldukları gibi olacaklarını umuyordu.

manen çok bahtiyar, maddeten çok bedbaht olmaktan daha yorucu hiçbir şey bilmiyorum.

stendhal: büyük britanya'da falan lord, yalnızken bile, ayıp olur korkusu ile ateşin karşısında bacak bacak üstüne atmaya cesaret edemez.

insan kabiliyeti olduğunu sandığı meslekte bir varlık olamazsa, bütün hayatı boyunca onun tesiri altında kalır.

dünyada ölümden daha az saygı gören hiçbir şey yoktur, belki de bu onun en az saygıya layık oluşundandır.

aşk, yükselmek için ahmakların ellerinde mevcut olan biricik şanstır.

benciller rahatsız edilmeyi istemedikleri için kimseyi de sıkmazlar, etraflarında yaşayanların hayatlarını; öğütlerin, azarların dikenleri, alayların iğneleriyle karartmazlar. bu ancak her şeyi öğrenmek, her şeyi kontrol etmek isteyen aşırı dostlukların işidir.

bütün masraflar hariç yalnız borcunun faizini verebilecek kadar para kazanıyordu. kadınlar bu vaziyetten hiçbir şey anlamazlar, onların nazarında kalp her zaman milyonerdir.

para ölçüsüz miktarda olduğu zaman bir kudret ifade eder.

bir adam öldürünüz, sizi derhal giyotine sevk ederler. fakat hükümetin herhangi bir kanaati gereğince beş yüz kişi öldürürsünüz, bu siyasi cürüm hoş görülür.

budalaların parası, tanrısal bir hak olarak akıllı adamların parasıdır.

paris adetleri hakkında çok güzel sözler söyleyen şairler, romancılar, yazarlar vardır; ama cenaze günlerinde hakikat, dediğim gibidir. bir zavallı ölüye son vazifelerini yapan yüz insan üzerinden doksan dokuzu, kilisenin ortasında işten, zevkten bahsederler. küçük, zavallı, gerçek bir acıyı görmek için, akla gelmeyecek vaziyetler icap eder. sonra, içinde bencillik bulunmayan bir acı var mıdır ki?