7.04.2022

hakikat

sevan nişanyan

insanoğlunun şu birkaç bin yılda hayatı anlamlandırmak ve hak duygusunu temellendirmek için yaptıkları ve yarattıkları o kadar zengin, o kadar çeşitli, o kadar uçsuz bucaksız ve heyecan verici ki, bunca zenginliği 1400 sene önce yazılmış bir kitabın merceğine sığdırmaya çalışmak bana pek manasız geliyor.

bu ülke tarihinde islam dininin esasen bir zorbalık ve sömürü ideolojisinden ibaret olduğunu düşünüyorum. yanı sıra başka işlevleri de olmuş olabilir, ama egemen işlevi budur. burası tıpkı latin amerika ülkeleri gibi fethedilmiş ve kolonize edilmiş bir ülkedir. yüzlerce yıl devam eden bu süreçte islamiyet, "milleti hakime" anlayışının, köleleştirmenin ve köle ticaretinin, toprak ve mal yağmasının ideolojik kılıfı olmuştur.

bir din evrensellik iddiasına kalkıştığında, yani "bu doğrular herkes için geçerlidir, ikna olmalısın, boyun eğmelisin" davasına giriştiğinde "nah ikna olurum, nah boyun eğerim" cevabını almaya da hazır olmalıdır. amazon ormanlarındaki kavimlerin diniyle neden kimse uğraşmıyor, ben bile? hurafeleri müslümanlarınkinden daha mantıklı olduğundan mı? hayır, hurafelerini bana kabul ettirme küstahlığı içinde olmadıklarından.

dürüst olmak gerekirse evet, müslümanlığa olan tepkim diğer dinlere olan tepkimden farklı ve daha fazla. diğer dinlerden farklı olarak, yapısal düzeyde bir zorbalık ideolojisi barındırdığını düşünüyorum. kılıç ve fetihle yayılan bir din kavramını ahlaken zararlı ve tehlikeli buluyorum.

türkiye tarihi özelinde bu dinin esas işlevinin, sistemli bir zulmü ve sömürüyü meşrulaştırmaktan ibaret olduğunu düşünüyorum. 900 yıl böyle olmuş. bugün bu dini yeni bir kalıba dökme çabalarının olması, bu çabaya girişenlerin bir bölümünün de dürüst ve iyi kişiler olması, bu gerçeği değiştirmez.

eğer allah diye bir şey varsa, onun kime rahmet edip kime etmeyeceğine dair ahkâm kesmek, kendi yarattığı insana öfke duyduğunu ve ona eziyet ettiğini vehmetmek, kitap yazıp yayımlatmak için kel alaka bir arap tüccarına muhtaç olduğunu hayal etmek, kibrin de, şirkin de, putperestliğin de şahikasıdır. cahilliğin uç noktasıdır. bence sükût etmesi gereken ben değilim. bu saçmalıkları "din" diye pazarlayanlardır.

dindar değilim. din denilen şeyin saçma sapan bir hurafeler yığını olduğu kanısındayım. özellikle müslümanlığın, tarih boyunca topluma faydadan çok zarar getiren bir inanç sistemi olduğunu düşünüyorum. bireysel ahlak ve vicdanla dini inanç arasında herhangi bir mantıkî veya ampirik ilişki bulunduğuna inanmıyorum. bu anlamda ahmet altan'ın vıcık vıcık riya kokan dindarlık sevgisinden çok daha radikal bir yerdeyim. hayat boyu tanıdığım ateistlerin, ortalama dindardan kat be kat daha ahlaklı, daha vicdanlı, daha akıllı ve daha güzel insanlar olduklarını gözlemledim.

islamiyet'in tüm diğer tek tanrılı dinler gibi gerçeğe dayanmayan bir din olduğu kanısındayım. çağı geçmiş ve gerçeğe tekabül etmeyen hurafeler üzerine kurulu bir inanç sistemi olduğunu düşünüyorum. bunu eleştirmeyi ise bir görev sayıyorum.

hakikati her koşulda ve her zaman ifade etmek gerekir. hakikati alçak sesle değil yüksek sesle söylemek gerekir. hakikati bağırmak gerekir. bu entelektüel ahlakın temek ilkesidir. diğeri korkaklıktır, diğeri eyyamcılıktır, putperestliktir.