sevan nişanyan
avam ahlakının ağzı kalabalık savunucuları her zaman en büyük alçaklıkların, en tarife sığmaz zulümlerin müsebbibidir.
zulmün en korkuncu ve en beyinsizi, kendini ahlaklı sayanların "ahlaksız" diye damgaladıklarına yönelttiği zulümdür.
bu kadar zulmün olduğu bir dünyada o tanrı eğer varsa ya acizdir, ya umursamazdır ya da zalimdir.
"zevk" deyince sadece yiyip içip para harcamayı anlayan insanları hep çok zavallı buldum. zevke daldıkları için değil, gerçek zevkin ne olduğunu bilmedikleri için.
ben gençliğimde devrimciydim. şimdi devrimin iyi bir şey olmadığı kanaatine vardım, zamanla tabi. büyük ümitlerle yapılan devrimlerin hiçbiri iyi sonuç vermemiştir tarihte. ne fransız devrimi, ne rus devrimi, ne iran devrimi, bunların hiçbiri iyi sonuç vermemiştir. bir toplumda otorite çöktüğü zaman, ortak birtakım değerler çöktüğü zaman, insanlar sokakta birbirlerini kesmeye başladığı zaman, o toplumda tekrar düzenin kurulması çok büyük acılar pahasına olur. şöyle söyleyeyim: her lenin'in arkasından bir stalin gelir.
nihal atsız türk nazizminin fikir önderidir. alparslan türkeş'i ve mhp'yi doğuran adamdır. bozkurtlar efsanesini kamuoyuna mal eden, kürşad adını icat eden, ermenilerin yok edilmesini teorik düzeyde savunan kişidir. alman ajanı olduğu rivayet edilir.
çoğunluk zorbalığının olduğu yerde azınlık olmak faydalı bir koltuk değneğidir, ayakta durma gücü verir insana.
türkiye'de biliyorsunuz, mantıklı olan şeyleri, aklı selimin gereği olan şeyleri sonsuza kadar erteleyip çürütmek devlet geleneğidir.
sabiha gökçen meselesini elbette duydunuz. yetimhaneden alınmış bir ermeni kızıdır. tartışacak bir yanı yok, akrabaları var hayatta.
halkın kendi geçmişine dair anlattığı her şey -hele kulağa ve ruha iyi geliyorsa- kesinlikle yalandır.
"topluma faydalı" denilen şeylerin üstünde kaçınılmaz olarak çıkar hesabının gölgesi vardır. "ahireti düşün" de deme bana: ahiret hesabı gözeterek yapılan her şey mutlak bir ahlak yoksunluğunun işaretidir, "bedeli yoksa kılımı kıpırdatmam" diyen bencilliğin başka türlü söylenişidir. ayrıca vaktiyle kant okumuşuz, üçüncü kritik üstünde de haftalarca kafa patlatmışız. "güzellik, her türlü çıkar hesabının üstünde olan şeydir." diye kalmış aklımın bir köşesinde.
doğru olduğuna inandığınızı söyleyebildiğiniz sürece insan olursunuz.
devlet görevlileri "insan" olarak düşünme kapasitesini yitirmişlerdir. daha ziyade kapıkulu olarak, devlet adı verilen kötülük çarkının birer temsilcisi sıfatı ile olayları algılayabilirler.
vali ve kaymakamlar halen türk idari mekanizmasının en çürük halkasıdır. kâğıt üzerinde yetkileri sonsuzdur, ama pratikte herhangi bir ciddi işe yaramazlar.
yunan ve ermeni harplerinde türk ordusunun verdiği şehit sayısı resmi rakama göre 9177. aynı dönemde asker kaçağı ya da "vatan haini" olduğu gerekçesiyle istiklal mahkemelerince idam edilenlerin sayısı da 9000 civarında tahmin ediliyor. yani milli mücadelede türk ordusu yunan ve ermeni'ye karşı savaştığı kadar türk halkına karşı da savaşmış. hangi iman, hangi serhat? peki, sonradan "kurtuluş savaşı" adını taktıkları milli mücadele neydi? "emperyalizm"e karşı halkların şahlanışı filan olmadığı belli de, ne? bir, mal kavgasıydı. iki, iktidar kavgasıydı. üç, islam kavgasıydı. o kadar.
ölümü göze almış birey karşısında dünyanın her güvenlik teşkilatı çaresizdir.
islamiyetin tüm diğer tek tanrılı dinler gibi gerçeğe dayanmayan bir din olduğu kanısındayım. çağı geçmiş ve gerçeğe tekabül etmeyen hurafeler üzerine kurulu bir inanç sistemi olduğunu düşünüyorum. bunu eleştirmeyi ise bir görev sayıyorum.
yahudiler, ilim, sanat, erdem ve zekâ bakımından dünyanın seçkin milletlerinden biridir.
toplum her zaman dinamizm ve denge unsurlarını eş ölçüde gözetmek zorundadır. türkiye'de eksik olan şey dinamizmdir. türkiye'de eksik olan şey özgür düşüncedir, değişik düşüncedir. insanları ve toplumu bir adım ileri götürecek özgün düşüncedir.
aklı başında insanlar, öncü ve deli olanları kritik anlarda daima akıl ve itidal yoluna davet etmişlerdir. değişmez kaderdir. aklı başında olanların dediği olsaydı bugün halâ atalarımız gibi taş devrinde yaşıyor olurduk.
hayat, bir tane ve tek bir meslekle heba edilemeyecek kadar kıymetlidir.
selçuk kapalı cezaevindeyken ziyaretime gelen bir dostumun babasının lafıymış. adam olmak için beş şey yapmış olmak lazım dermiş. bir, askere gideceksin. iki, sevip ayrılacaksın. üç, birinin yanında çalışacaksın. dört, iş kurup batıracaksın. beş, hapis yatacaksın. acı çekmeden adam olunmuyor, orası kesin. illa bu beş tanesi değil şüphesiz, ama insanı köküne kadar sarsan büyük acıları tanımadan üstündeki o zavallı kabukları dökemezsin. kendinle yüzleşemezsin.
kötülük dediğin şey, insanın korkudan ya da çaresizlikten sığındığı bir zırhtır.
bilginin artması bilinmeyeni azaltmaz; tam tersine artırır. bilgi dairesinin çapı büyüdükçe, bilinmeyenin hududu genişler. denize ne kadar açılırsan, denizin büyüklüğünü o kadar kavrarsın. cahil, bildiğini zanneder. bilen, bilmediğini bilir. cahil, bilmediğinin adını "allah" koyunca bildiğini zannedendir. bilmenin şartı, bilmediğini itiraf etmektir. bilmediğini bilen, öğrenir. bilmediğini itiraf edemeyen, cahilliğe mahkûmdur. bilmediğinin adını "allah" koyunca bildiğini zanneden, cahilliğe mahkûmdur.
"lanet olsun, ne işim var bu memlekette?" duygusu türkiye'de yaşayan herkesin dönem dönem kalbinden geçen bir duygudur. türkiye zor bir yer, insanı köreltir, farklı olana acımaz. insanları birbirinin ayağından tutup zorla aşağı çekmeyi spor saydığı bir ülkedir. türkiye'de yaşayıp da "acaba burada yaşamakla doğru mu yapıyorum?" sorusunu kendine sormamış kimse yoktur.
her tanıştığın insan senin için bir var oluş alternatifidir. dolayısıyla her kaybettiğin insan senin hayatından bir şeylerin eksilmesi anlamına gelir.
uzun vadede türkiye'nin fırat'ın doğusunu kaybedeceğini düşünüyorum.
fuhuş sektörü özellikle türkiye gibi ülkelerde, polisin kontrolünde iğrenç bir köle ticaretidir. bugün bağımsız çalışan bir kadının dürüstçe fuhuştan geçimini temin etmesi imkânsız gibidir. yoksa doğal olarak fuhşa ahlaki bir itirazım yok. para karşılığında beynini satmaktansa amını satmak daha masum bir iş şüphesiz.
başkasının bulduğuyla beslenen en kötüsüdür. tarihteki bütün kötülükleri onlar yapmıştır. onun için "aradım ve buldum" diyen adamı derhal ve törenle çarmıha gereceksin. kendi zararsız olabilir belki, ama müritleri şeytanın yeryüzündeki temsilcisi olacaktır.
siyasi anlamda modernleşme denilen şey, bir ülke vatandaşlarının ayırım gözetmeksizin eşit medeni ve siyasi haklara kavuşmasıdır.
"medeniyet" ve barbarizm konusunda net bir ders oldu bana israil/filistin. dünyanın hiçbir yerinde ikisinin farkını bu kadar keskin ve acıtıcı bir şekilde görmemiştim. altı-yedi filistin kentini arka sokaklarına kadar gezdim. önceden az da olsa bir sempatim vardı; izi kalmadı. bahanesi ne olursa olsun ve başlarına ne gelmiş olursa olsun, akıldan, emekten, hakikatten ve güzellikten bu derece kopmuş bir topluma saygım yok. nokta.
feminizmin çirkin bir nefret ideolojisi olduğunu düşünüyorum. çirkin bir ırkçılıktır feminizm, başka bir şey değildir. feminizm faşist ideolojinin bir şubesidir.
belirli sınırlar içinde kalmak şartıyla şiddet, doğal ve bazen ahlaken zorunlu bir davranış biçimidir.
bir kadınla erkek arasında geçen her kavgada kadını otomatikman mağdur, erkeği otomatikman zorba veya haksız gören bakış açısını aptalca ve ahlaksızca buluyorum.
küçük burjuva vizyonunun dar sınırları dışında kalan gerçek dünyada, cinsler arası ilişkide şiddet de vardır ve hiçbir zaman tek taraflı değildir.
barış mutlak bir değer değildir. zorbalığa karşı şiddet kullanmak meşrudur ve haktır. gerekirse adam da öldürülür.
başkanlık sisteminin türkiye için en iyi sistem olacağını yirmi beş seneden beri savundum ve hâlâ savunurum. ama diyarbakır fatihi ve halep galibi bir erdoğan'ın rakipsiz egemenliğinden de, ne yalan söyleyeyim, ben korkarım.
türkiye'de liberalizm bir elit hareketidir.
ekşi sözlük ilk çıktığında muazzam bir fenomendi, türkçeye yeni bir ruh getirdi, müthiş bir yaratıcılık ve özgürlük rüzgârı estirdi. maalesef zamanla çapulcuların eline düştü. o kadar açılması yanlıştı belki de. şimdi peyderpey en ucuz televizyon kültürünün bir uzantısı olmaya doğru gidiyor. yazık.
bir insan neden ateist olur? aklın ve vicdanın sesini dinlediği için. yalana ve zorbalığa boyun eğmeyi onuruna yediremediği için.
adında "sol" olan bir partinin %1 barajını aşmasını hayal olarak görüyorum. bence vakit kaybı, enerji kaybı. hatta sorumsuzluk. memleketin siyasetinde söz sahibi olması gereken insanlar, boş işlerle uğraşıyor.
bireyin kendi aklı ve vicdanıyla baş başa kalmasını teşvik eden siyasi sistemler ve siyasi akımlar iyidir. etmeyenler kötüdür. az edenler az iyidir, çok edenler çok iyidir.
"nemo propheta in patria", eski plinius'un meşhur sözüdür: kimse kendi vatanında peygamber olamaz. çünkü yemezler. bugün biri peygamberim diye çıksa kim ne tepki verirse o tepkiyi verirler.
türk yargısı köküne kadar çürümüştür. herhangi bir sosyal faydaya hizmet etmeyen bir zulüm ve zorbalık makinesine dönüşmüştür. bunu görmemek için ruhen ve aklen körleşmiş olmak gerekir.
din, insanın anlamlandıramadığı birçok şeyle bir şekilde başa çıkma yöntemidir.
"konstantiniyye'yi alan asker ne kutlu askerdir" ne demek? konstantiniyye o tarihte dünyanın en zengin ve en büyük kenti. yağlı lokma. ola ki aldın, adam başına eline geçecek ganimetin haddi yok. eğer gasp ve talan mesleğinde isen, meslekî kariyerinde bundan öte bir hedef, bundan büyük bir ödül olabilir mi? adamın kullandığı "kutlu" kavramını biri bana açıklasın. somali korsanlarının şecaat anlayışından farklı bir boyutu var mıdır? arabistan'da bugün adamın biri çıkıp "istanbul'u alan asker ne kutlu askerdir" dese tepkin ne olur?
kutsallarla her zaman için problemli bir ilişkim olmuştur.
dört kelimede türkiye tarihinin özeti: yenikürtler > turanlar. karakilise > akmescit. sonra git, vikipedi'de köyün sayfasını oku. satır arasındadır bütün ipuçları. "köyün geçmişi hakkında bilgi yoktur, yakında bazı tarihi eserler bulunmaktadır" diye yazıyorsa, bil ki "eskiden köyün adı kilise milise bir şeymiş diyor yaşlılar, ama biz bunu hatırlamak istemiyoruz" demek istiyorlar.
türk kimliği, yüzyıllar sürmüş zorbalıkla sakatlanmış bir kimliktir. düzelmesi -eğer düzelirse- çok zaman alacak.
hakikat, kalabalığın kanaatinden bağımsız bir veridir. hakikat aşkı başlı başına hayattaki en büyük değerdir. hakikat yolu zahmetli bir yoldur. neyin ahlaken doğru olduğundan hiçbir zaman emin olamazsın. haklı insan, tek kişi de olsa, bütün dünyadan daha güçlüdür.
hakikati her koşulda ve her zaman ifade etmek gerekir. hakikati alçak sesle değil yüksek sesle söylemek gerekir. hakikati bağırmak gerekir. bu entelektüel ahlakın temek ilkesidir. diğeri korkaklıktır, diğeri eyyamcılıktır, putperestliktir.
hrant dink cinayetine giden yolları manşetleriyle hürriyet gazetesi döşemişti.
bu memlekette öyle "güvercin tedirginliğiyle" yaşamaya gelmez. köpek gördün mü değneği kapıp üstüne yürüyeceksin. korkarsan ezerler. korkmazsan geri çekilirler.