sevan nişanyan
22 eylül 2012 tarihli nefret suçları yazım için çeşitli kentlerde ondan fazla mahkemede dava açıldı. 6 mayısta selçuk sulh cezada talimatla yapılan duruşmada her üç dava için aşağıdaki ifadeyi verdim. hakim, kâtip ve mübaşir gülmemek için canhıraş çaba gösterdiler.
sanık ifadesi
muhammed adlı şahıs, kâinatın yaratıcısı olan yüce tanrı ile, neuzubillahi teala, iletişim kurduğunu ve ondan bir kitap aldığını iddia etmiştir. benim vicdanî ve dinî kanaatime göre bu davranış küfürdür ve küfürlerin en büyüğüdür. buna rağmen ben muhammed adlı şahıstan ve onun övücülerinden şikâyetçi değilim. herkes, başkasının haklarına tecavüz etmedikçe, dilediği yanlışa inanma ve dilediği hurafeyi hakikat sayma hakkına sahiptir. adı geçen şahıs, haşa sümme haşa, kâinatın yaratıcısı ile girmiş olduğunu iddia ettiği iletişim sayesinde, daha önce silik bir tüccar iken, kısa sürede bütün arabistan'ı kapsayan siyasi egemenliğe kavuşmuş, aynı zamanda 30.000 kişilik ordular sevk edecek mali kaynakları elde etmiştir. yine "peygamberlik" iddiasına istinaden, hadis ve siyer kaynaklarının bildirdiğine göre, toplam en az on bir eş ve iki nikâhsız cariyeye sahip olmuştur. dolayısıyla, adı geçen şahsın tanrı ile kurmuş olduğunu iddia ettiği iletişim sayesinde, siyasi, mali ve cinsel menfaat elde ettiği, aksi iddia edilemeyecek bir tarihî olgudur.
menfaat elde etmek suç değildir; ahlaken her zaman ayıplanan bir davranış da değildir. dolayısıyla, muhammed adlı şahsın "peygamberlik" iddia ederek menfaat elde ettiğini söylemek, ona suç veya ahlak dışı bir davranış isnat etmek anlamına gelmez. ahlaki yargılardan bağımsız bir tarihi olguyu ifade eder. buna rağmen ben, bazı insanları rahatsız edebileceğini düşünerek, iddia konusu yazımda bu tarihi olguları ileri sürmedim. muhammed adlı şahıs şöyledir veya böyledir gibi bir ifadeden dikkatle kaçındım. ancak, eğer muhammed'e ilişkin bu olguları ifade etmek isteyenler varsa, bunun onların en doğal hakkı olduğunu ve bu hakkın tecavüzkâr kişi ve zümrelere karşı kamu eliyle korunması gerektiğini belirttim. bunun aksini iddia edenlerin, temel hukuk terbiyesinden yoksun cahil kişiler olduğu kanısındayım.
tarihi ve hukuki olguları söylemek, birtakım kişilerin duygularının veya önyargılarının incinmesine yol açabilir. bu üzücüdür. ancak bundan hukuki anlamda bir zarar veya bir hak türetmenin, medeni bir hukuk sisteminde, mümkün olamayacağı kanaatindeyim. olguları söyleme hakkını birtakım kişilerin hisli duygularını incitmeme şartına bağlamakla elde edilebilecek herhangi bir kamu yararı bulunduğunu da tahmin etmiyorum.
ben, 7. yüzyılda yaşamış bir zat olan muhammed'in peygamber olduğuna, yani tanrı ile şöyle veya böyle bir iletişimi olduğuna inanmıyorum.
allah diye bir şeyin var olduğuna inanmıyorum. herhangi bir kişinin allah'tan özel vahiy alma iddiasının absürd bir iddia olduğunu düşünüyorum böyle bir şeyin. yani esas akla, mantığa, hatta tanrı fikrine hakaret olan budur. evrenin yaratıcısı olduğu söylenen tanrı benle bir dağ başında görüştü ve bana bir kitap verdi demek bana absürd bir fikir geliyor.
bugün ve burada, benim muhataplarım arasında, epey bir kesim, bir: muhammed'i hakikatin ve ahlakın mutlak referansı sayıyor; iki: daha vahimi, insanları "bizler" ve "ötekiler" olarak ayırmak için muhammed'e itaati baz alıyor; en ötekisever ve en empatici olanlar dahi bunu yapıyor; üç: en vahimi, o referansı reddeden veya aleyhinde argüman serdedenleri, kâh şiddet diliyle, kâh alınganlık ve duygusallık diliyle susturmaya çalışıyor. mesele bu. davam 1400 sene önce ölmüş gitmiş bir adamla değil, bu arkadaşlarla.