carlos fuentes
akıl sır ermez kendinden başka bir hayvan hayal eden ilk hayvana.
gerçeklik kötü bir düştür.
dumanla çevrelenen kişi hep kendi bedeninin çevresinde temiz hava kaldığına inanır. sisin içine dalan hiç kimse sisin onu yuttuğunu hissetmez.
bu yoksulluklar ülkesinde en sefil dilenciye küçücük bir lütufta bulunursan, o an kibirli ve gösterişli bir soylu gibi davranmaya başlar. onlara itibar etme oğlum, bakışınla bile yapma bunu. hiçbiri itibara layık değildir.
tarihsiz bir halk zamandan azade değildir çünkü tarih zamansız anlardan ibarettir.
samimi ve cüretkâr bir av hayvanı yerine ürkek bir geyiğin peşine düşmüşseniz çok daha sıkı önlemler almak gerekir. günahsız hareketler, tedirgin bir korkaklık. yüzü kapüşonun koruyucu gölgesi altında, atını ileri sürerken, "korku iyi bir zırhtır." dedi kendi kendine.
özgür bir ruh ne önceyi ne de sonrayı bilir.
başka kişilerin sırları genellikle bizim anlamadığımız ve paylaşmadığımız ıstıraplardan başka bir şey değildir.
fikirler birden parlar, sonra hemen söner; hatıralar yitirilir, umutlar asla gerçekleşmez, duygular vefasız çıkar. koku alma, dokunma, duyma, görme, tatma duyulan kendi varlığımızın ve dünyanın zihnimizde yansıyan gerçekliğinin en sağlam kanıtıdır.
iyi bir avcı asla havaya güvenmez.
gelenekleriyle mahrum bırakıldıklarımızı bulmak için terk ettiğimiz zaman ortaya çıkar evimizin bereketi. sürgün olmak, kökenlerimize saygı göstermenin en hayret verici şeklidir.
yalnızca hiçbir şey hatırlamayanlar ve hiçbir şeyi hayal etmeyi bilmeyenler zamanı ölçebilir.
ölümün anlamsızlığına dayanan bir gücü hiçbir şey yok edemez. çünkü ölümün yok edici kesinliği yalnız erkeklere bir şey ifade edebilir ve ancak olanaksız bir ölümsüzlüğün büyüsüne kapılmaya delilik denebilir.
gerçek bir hediyenin karşılığını ödemek mümkün değildir. yürekten verilen bir şeyin ne dengi olabilir ne de ona paha biçilebilir.
nereye bakması gerektiğini bilenler için daima servet edinmeye giden bir yol vardır.
büyük bir kral daima dünyanın harikalarına sahip olmayı ister.
hepimiz geçmişte verdiğimiz yanlış bir kararı düzeltmenin hayalini kurmuşuzdur ama tanrı bile olmuş olanı değiştiremez.
efendilerin her şeye sahip olduğu ve serflerin hiçbir şeye sahip olmadığı bir dünyada düşleriniz gerçekleşemez.
umursanan isyanlar büyür, umursanmayanlar silinip yok olur.
bir kocayla karısı arasında aşk olmadığını herkes bilir.
iki erkeği birbirine yaklaştırmak ve geçmişteki anlaşmazlıklarını unutmalarını sağlamak için dayanışma gerektiren işlerden, birlikte bir tehlikeyle yüzleşip üstesinden gelmekten daha iyi bir şey yoktur. böyle zamanlarda anlaşılır insanların isteklerinden doğan anlaşmazlıkların ne kadar aptalca olduğu. çünkü hiçbir şey doğanın kötülükleriyle yarışamaz; doğanın iradesi olmayabilir ama yok etmek için çılgınca bir içgüdüye sahip olması fazlasıyla kapatır bu açığını. bu anlamda doğa ve kadın birbirlerine benzerler ve en büyük tehlikeleri de güzellikleriyle bizi silahsız, savunmasız bırakmalarındadır.
bu dünyada onur ve şan'ın yerini tutabilecek hiçbir zenginlik yoktur.
sapkınlık bizim imanımızın her türlü zengin ve çeşitli ruhani saiklerini kendi içinde toplar ve tekrarlar, imanı asla reddetmez, aksine çoğaltır, var olmak ve ikna etmek için muhteşem fırsatlara sahiptir.
büyük düzensizlikler büyük düzenleri doğurur.
yalnızca kendi gücüne dayanan bir kişi daha baştan mağlup olmuş demektir. bir kez sahip olup harcadığı şeyi aramakla geçirir hayatını, bulduğu zaman ise yeniden arayışın içinde tüketir kendini.
yeniden yaratma gücü tüketme gücünden çok daha engindir. çünkü ölen her şeyin yerine üç tane yenisi doğar.
iki insanın karşı karşıya gelişiyle ilgili meselelerde, ihtirasın iradesi ya da iradenin ihtirası yanında kaderin ve geleneklerin rolleri pek bir şey ifade etmez. bu yüzden de akıl yoluyla elde edilmiş kusursuz simetriler asla hayal gücünün ideallerine baskın çıkmaz, aksine tehlikeli akılsızlığın hızla genişleyen istilasına teslim olurlar. insanın mükemmelliğe ulaşması için iki kişi olması gerekir ama çok geçmeden rastlantısal bir üçüncü çıkar, ikili dengede yer edinmek ister ki tek amacı o dengeyi yok etmektir.
fakat kusursuz düzen kusursuz dehşetin belirtisidir. doğa bu düzeni reddeder, özgürlük güvencesinin çoklu düzensizliğiyle yürümeyi tercih eder.
bırakalım diğerleri açık seçik görünen tarihsel olayları yazsınlar: savaşlar ve barışlar, miras kavgaları, iktidarın tek elde toplanması ya da dağılması, devletler arası ihtilaf; bizi insanlıktan çıkaran toprak hırsı; sen, masalların dostu, sen tutkuların tarihini yazmalısın çünkü o olmadan paranın, emeğin ve iktidarın tarihi anlaşılamaz.
vahşet güçten doğar, güç zevki getirir, zevk biçimlere döner, biçimler nihayet sertleşir, soğur, bozulur ve ölür. ölüm de çemberi yeniden başlatan vahşettir.
görünür bir baş olmadan gövde dağılıp gitmeye mahkumdur.
başvurulabilecek daha üst bir makam olmazsa köpekler gibi birbirimize düşeriz.
insan dünyanın şanı şerefi, alaya alınışı ve muammasıdır. dünya ise ya insanın şanının ya da alaya alınışının çözülemez muammasıdır.
yaşamı boyunca sessizlik nedir bilmemiş olan insan sessizlikten korkar. gecenin dehşeti, karanlığından çok sessizliğinde yatar. esiri mutsuz eden zindan değil, özgürlüğün çınlayan ritminin eksikliğidir.
yaşlı adamlar yararsızdır. hep yerler ama hiç çalışmazlar. yılanları bile zor yakalarlar. mümkün olduğunca çabuk ölmeleri gerekir. yaşlı bir adam ölümün gölgesidir ve bu dünya için gereksizdir.
asıl dehşet gecenin kalbinde yatar.
hayat ve ölüm arasında bellek dışında bir yazgı yoktur. dünyanın yazgısını bellek örer. insanlar yok olur, güneşler güneşleri izler. şehirler düşer. güç elden ele geçer. hükümdarlar düşer, ateş, kasırga ve saldırgan ormanın öfkesi altında yıkılan saraylarının taşları altında kalır. bir zaman biter ve diğeri başlar. yalnız bellek ölümü canlı tutar, ölmek zorunda olanlar bunu bilir.
belleğin sonu aslında dünyanın sonu demektir.
talihsizliklerle dolu uzun yıllar boyunca çabalayan, şurada burada yalnızca birkaç saatlik mutluluklar yakalamaya çalışan insanların hayatları çekilmezdir. ölümün ne zaman ya da nasıl geleceğini bilmeden yaşamak korkunç bir şeydir. ne de olsa ölüm kaçınılmazdır, ne zaman geleceğini bilemezler; bu yüzden öfke ve korkuyla yaşarlar.
mucizevi olan istisnai olandır. korunması gerekir. yalnızca eşsiz bir anın kusursuzluğu koruyabilir onu. o kusursuzluk ölümdür.
hiçbir şey ölmez, hiçbir şey tamamen yok olmaz, ne ruh ne de madde.
cicero: basiret hem iyi hem kötü olanın ve ne iyi ne kötü olanın bilgisidir. şu kısımlardan oluşur: bellek, akıl, öngörü ya da önsezi. zihin bellek kabiliyeti sayesinde ne olduğunu hatırlar akıl olanı doğrular. öngörü ya da önsezi bir şey olmadan önce zihnin onu bilmesini sağlar.
aquino'lu aziz thomas: nihil potest homo intelligere sine phantasmate. imgeler olmadan insan hiçbir şey anlayamaz. ve görüntüler hayaletlerdir.
hayat bir şeyle başka bir şey arasında sonsuz sayıda seçimlerden ibarettir, hiç bitmeyen bir seçim ama biz öyle olduğuna inansak bile asla özgürce karar veremeyiz. seçimlerimiz bize başkalarının, yani tanrıların, hakimlerin, hükümdarların, kölelerin, babaların, anaların, çocukların dayattığı koşullarla belirlenir.
soylu bir efendinin serüvenlerine başarı, alt tabakadan bir adamın serüvenlerine günah derler.
eğer ruhuna dokunamazlarsa tüm dünya bile yaralayamaz seni çünkü yalnız kendi ruhu tarafından yaralanabilir insan.
inayet paylaşılan bilgidir. kimse onu kendisine saklayamaz. gerçek yaratı paylaşılan bilgidir, daima kırılgandır, pek çok arzu, hata, neşe, korku, beklenmedik kayıp ve ani keşifler tarafından muhafaza edilir.
akıl -ki ne ağır işler ne de üşengeçtir- bize der ki olağanüstü şeyler sırf tekrar ettikleri için olağanlaşabilir, gayet alışıldık ve sıradan olduğu düşünülen şeyler ise kısa süreliğine bile terk edilip yeniden başlasa kıyamet alameti sayılabilir: yerde sürünmek, posta güvercinleri uçurmak, çiğ geyik eti yemek, akbabalar beslenirken temizleme işlevlerini yerine getirsin de doğal döngüyü tamamlasın diye tapınak tepelerine insan ölüleri bırakmak.
küçük adamlar darağaçlarının, teşhir direklerinin, gergilerin, zulüm görenlerin gözyaşlarından doğarlar.
tarih kendini tekrarlar; budur tarihin hem komedisi, hem de suçu. insan hiçbir şey öğrenmez. zaman değişir, mekân değişir, isimler değişir ama tutkular aynı kalır.
insanlar hayal etmeyi, hatırlamayı, yazmayı bıraktığı zaman dünya eriyip gider. zaman insanın icadıdır. örümcek, şahin ya da dişi kurt için zaman yoktur.
artık hatırlamıyordum; biliyordum; bir yandan da şükrediyordum insanların kendilerini bekleyen tek kesin sonun özgürlüklerini ya da hayatlarını kaybetmek olduğunu içten içe bilmelerine rağmen yaşayıp gitmelerini sağlayan cehalete. eninde sonunda başımıza geleceklerin ne olduğunu biliriz. tek bilmediğimiz şey hangi koşullarda ya da ne zaman onlarla yüzleşeceğimizdir. acı verici kaderimizin bize çektirdiklerini bu yolla hafiflettiği için tanrı'ya övgüler olsun.