sevan nişanyan
bundan yüzlerce yıl önce allah'la kontak kurduğunu iddia edip bundan siyasi, mali ve cinsel menfaat temin etmiş bir arap lideriyle dalga geçmek nefret suçu değildir. "ifade özgürlüğü" denilen şeyin, adeta anaokulu seviyesindeki bir test örneğidir.
kamuya mal olmuş ve uzun zaman önce ölmüş şahısları alay ve aşağılamadan koruyan herhangi bir hukuk ilkesi düşünülemez. jül sezar'a laf sokabiliyorsan muhammed veya isa'ya da sokabilmen gerekir. kişilerin bundan dolayı alınıp gocunmaları sadece kendilerini ilgilendirir. ahmet yahut mehmet gocunacak diye kimse hakikatleri söylemekten alıkonamaz. gocunma olgusundan bir hak doğmaz.
akıl, acımasız bir sürücüdür. aklın egemenliğine boyun eğen kişi, onun kendini sürüklediği yerlere gitmemezlik edemez. hakikatin tek ve alışıldık cephesiyle yetinemez. tutarlılığın, ancak dürüstlükten taviz vererek kazanılan bir erdem olduğunu bilir. "ben hakikati buldum, başka soru sormayacağım" diyen insan, aklıyla birlikte vicdanını uykuya yatırmış olandır.
düşüncesinin değişmeyen ekseni özgürlüktür. gençliğinde, ihtilalin verdiği sarhoşlukla, toplumun ortak iradesine dayalı kolektif bir özgürlüğü hayal eder. 28 yaşına gelmeden o rüyadan uyanır. tek gerçek özgürlüğün, kişinin kendi aklı ve vicdanıyla baş başa kalma özgürlüğü olduğunu anlar. toplumsal örgütlenmenin tek meşru hedefi, siyasi tercihlerin tek geçerli kriteri budur. içinde yaşadığın düzen, hakikati arayan ve bulduğuyla yetinmeyen insanlara kapılar açıyor mu? onlara cesaret ve güven veriyor mu? veriyorsa iyidir, vermiyorsa kötüdür. az veriyorsa az iyidir, çok veriyorsa çok iyidir. bu kadar basit.