sevan nişanyan
tarihteki tüm büyük insanlar ilgimi çeker. jül sezar da, muhammed de, kemal de. deha ile fırsatçılık, idealizmle gaddarlık, yüce gönüllülük ile kıskançlık, önderlik ve yalnızlık arasındaki gitgellerini pekala anlayabiliyorum, ibret ve belki biraz gıpta ile izleyebiliyorum. üçüncü sınıf müritlerinin zihinsel kısırlığına öfke duymam bundandır biraz da.
muhammed naif ve duygusal biri. zeki, alıngan, doğuştan gelen muazzam bir iktidar hırsına sahip. okuryazar olmayan insanlara has, hayal ile gerçeği ayırt edemeyen o garip kâbus mantığıyla dolu. tüm büyük liderler gibi ruhen cömert. kendisine boyun eğenlere karşı mütevazı ve kibirsiz, boyun eğmeyenlere karşı acımasız. bilgi evreni son derece kısıtlı. kişiliğinin en zayıf halkası kadınlara olan zaafı. peygamberliğini cinsel avantaj için kullanması, bu uğurda ipe sapa gelmez ayetler indirtmesi, belli ki kendi döneminde de kuşkuya ve eleştiriye neden olmuş. ha bunu eleştirecek olan sevan mıdır, tartışılır tabii. ama mesela buddha veya isa, bu açıdan kıyaslandığında, peygamberlik kalitesi açısından fark atıyorlar bence.
diğer önemli zaafı, geçen gün değindiğim mevzudur. gerçekten evrensel olduğuna inandığı bir mesajla başlamış. ama hristiyan ve yahudi direnişini kıramamış. onlara karşı bir hizip ve iktidar mücadelesi içine girmiş. bir ahlak ve felsefe öğretisi ile başlayıp, kılıç zoruyla aşiretler yok eden, ülkeler talan eden bir zorbalık düzeninin lideri olarak vefat etmiş.
bir insanın allah'la özel hattan mesajlaştığını iddia etmesini, şüphesiz aklıma hakaret olarak görüyorum. hem yalnız akla hakaret değil. gerçek bir tanrı duygusuna sahip olan biri için, bu iddianın tanrıya hakaret sayılması gerektiğini düşünüyorum. her şeye kadir olan tanrı, yaratıklarına vasıtasız hitap edemeyecek kadar aciz midir? eli silahlı, kıt görüşlü bir siyasi liderin aracılığına mı muhtaçtır?
tabii ki esas meselem muhammed'in şu veya bu olması değil. kendisini tarihteki herhangi bir büyük adamdan ve öğretisini de tarihteki herhangi bir mitolojiden farklı görmem için bir sebep yok. tartışmanın nedeni o değildir. zorbalıktır. 1400 seneden beri refleks haline gelmiş, "bir üstünüz, biz hakimiz, o yüzden bizi eleştiremezsin, eleştirirsen seni yaşatmayız." söylemidir. batı'nın emperyal ideolojisiyle kıyaslanmayacak derecede zorbalığı içselleştirmiş, kaba ve çiğ bir kuvvet söylemi!
mütevazı ve iyi yürekli müslümanlar da olduğunu biliyorum elbette. ama müslümanlığın ana damarı onlar değil; hiçbir zaman da onlar olmadılar. onlar, yaşadıkları toplumun egemen dini hangisiyse ona tevekkülle sarılan, o dinin dilini kullanarak kendi ahlaki dünyalarını savunmaya çalışan küçük insanlardır. islam'ın yolunu çizen ve islam'ı ayakta tutan onlar değil. "milleti hakime" zorbalığını çıkar, geriye islamiyet namına bir şey kalmaz.
gömlek ile sandaletten başka malı olmadığı hikâyesi inandırıcı değildir. bir düzineye yakın eşinin geçimini fazlasıyla sağlayacak miras bıraktığına dair yeterince delil vardır. ayrıca cariyelere sahip olduğu ahzab suresi 51 ile sabittir. cariye maldır. ölmeden hepsini saldıysa bilmem.
küçük çaplı insanlar parayla lüks ve konfor satın alır. büyük çaplı olanlar iktidar satın alır. büyük çaplı biriymiş, belli. ama şahsi zevki için 11 ila 13 eş alması, yeterince büyük olmadığının delilidir.
müslümanlık, zorbalık üzerinden varlığını sürdürebilmiş olan bir dindir.
gerçekten büyük maddi, siyasi ve dünyevi hırslara sahip olan insanlar genellikle hasır üzerinde yatmayı tercih ederler. çünkü kuş tüyü yastıkta yatmak küçük insanlara özgü bir zevktir. küçük çaplı insanlar maddi lükslerle, altın kaplama musluklarla ilgilenirler. büyük çaplı insanlar insanlara hükmetmekle, kıtaları fethetmekle ilgilenirler.
muhammed nefsine mağlup olmuş. hak ve adalet hissi körelmiş. söylemlerinin birçoğu (hepsi değil birçoğu) nefretle, partizanlıkla, cehaletle, bariz çıkar kaygılarıyla dopdolu.