7.09.2022

adem'in hazzı

carlos fuentes

dünyamızdan daha kötü bir yer olamayacağına göre araf ve cehennem gerçek değildir. insan doğuştan günahkâr olduğu ve bu lekeyi dünyada edindiği için günahlar burada temizlenmelidir. insan şehvet yüzünden kovuldu cennetten, onun için cinsel aşırılıklar içinde cehennem hızıyla kendini tüketmeli ve bu hayvani eğilimin bıraktığı her türlü izden arınmalıdır. böylece temizlenmiş olacaktır ve öldüğü zaman yaradan'la bir olacaktır. işte bu yüzden isa mesih'in ve havarilerinin kıyamet zamanı gelip iyilerin ruhunu kurtaracağını reddediyoruz; çünkü ıstırap çekmek hayatın ta kendisidir ve hiçbir ruh en ağır ıstırapları çekmeden bu dünyayı terk etmez. bizim inancımıza göre, hiçbir ruh hayattayken sevdiği şeylerin bilincini ya da anısını dünyada çekilen ıstırapları telafi etmek için yanında götürmez.

dünyanın ilk hükümdarı adem'di. krallığına ilk geldiğinde kaderi kulağına fısıldandı. adem dininin birinci buyruğu budur: bedenin bugün günah işlesin ki yarın ruhun arınsın ve ölümü yenebilesin. bedenin yeniden diriltilmeyecek ama zevk yoluyla bedenini temizlersen, arınmış ruhun tanrı'nın ruhuyla bir olacak, sen tanrı olacaksın, tıpkı tanrı gibi senin ruhun da dünyada yaşadığın döneme ait tüm hatıraları unutacak. ama eğer zina etmezsen kendi cehennemini boylayacaksın, bir hayvan olarak dirilecek ve insan aklına sahipken yenemediğin şeyi hayvani içgüdülerle tüketene kadar da öyle kalacaksın.

lyon'dan provence'a, provence'tan flandre'a kadar insan gövdeleri hakikatle tutuştu. ne ordun ne de zaferlerin onların üstesinden gelebilir. biz vaizlerin nesli sizin prensler soyunuzdan daha eskidir. bizans'tan geldik biz, trakya'da ve bulgaristan'da oradan oraya sürüldük, bilinmeyen yollarla ispanya'ya, akitanya ve toulouse'a ulaştık; senin atan katolik pedro evlerimizi yaktırdı ve halk dilinde yazılmış dua kitaplarımızı yok etti, bizim yoksulluk seferimize katılan zenginlerin şatolarına el koydu. senin atan fatih don jaime bizi katalan ve aragonlu engizisyoncuların işkencelerine ve zulümlerine terk etti, harap edilen provence'ımızda ozanların söyleyebileceği tek bir şarkı kaldı:

"seni şimdi gören daha önce de bir kez görmüştü!" 

bugün son kez yendiğini sanıyorsun bizi. ama senin ölümünden sonra da yaşayacağımızı bil. senin gücünün erişemeyeceği orman kuytularında, buz gibi ay ışığının altında bedenler çiftleşiyor, göksel âleme günahsız varmak için zevk duygusundan arınıyor. ne zindan ne işkence, ne savaşlar ne kazığa oturtma iki bedenin doğal birleşimini önleyebilir. sunağın önüne bak ve ordularının kaderini gör: bok. gözlerimin içine bak ve benim kaderimi gör: cennet. bedenin zevklerini ve mistik yücelişi birleştiren dünyevi bir cennetin sevincini silemezsin. ebeveynimiz âdem ile havva'nın yaptığı gibi cinsel birleşmenin hazzını yaşarken hissettiğimiz vecdi yenemezsin. sevişmek günahtan önceydi; bizim sırımız budur.

insani kaderimizi sonuna dek yaşıyoruz ki sorumluluklarımızdan sonsuza dek kurtulalım, böylece yeryüzünü umursamayan bir göğün ruhları olacağız. bunu yaparken aynı zamanda ilahi alın yazımıza uyuyoruz. senin paralı orduların bizi yenemez. sen ölümü temsil ediyorsun, biz üreyip çoğalmayı. sen cesetleri üst üste yığıyorsun, biz ruhları. görelim bakalım bugünden sonra hangisi daha hızlı çoğalacak: senin ölülerin mi yoksa bizim canlarımız mı? hiçbir şey yapamazsın. bizim özgür ruhlarımız gecenin diğer kıyısında yaşayacak ve orada günah denilenin aslında aciz bir fikrin unutulmuş ismi olduğunu, masumiyetin de ölümlü olduğunu fark ettiği andan beri dünyadaki alın yazısını izlerken âdem'in hissettiği haz olduğunu haykıracak.