ahmet hamdi tanpınar
don juan'ın bütün eksikliği buradadır: hayat ve ihsasların kadehini birbiri ardınca boşaltan ve daha birini bitirmeden öbürüne saldıran bu kahramanın mağrur susuzluğunu, belki de bir keyfiyet yokluğunun bir kemiyetle hiçbir zaman telafi edilmeyeceğini anladığım için olacak, hiç kıskanmadım. o, bütün ömrünce, her boşalttığı kadehin dibinde aynı gül rengi ifritin alaycı gözleriyle karşılaşmaya mahkumdu. hakikaten, bütün kadınları, bütün içkileri ve bütün lezzetleri bir ömür boyunca ve birbiri ardınca tatmaktan ne çıkar? bu olsa olsa, bir ormanın bütün ağaçlarını teker teker tanımaya benzer. bize bu sayışın ilave edeceği hiçbir şey yoktur. böyle bir seyahat hiçbir susuzluğu teskin etmez, sadece hilkatin en cibilli afetini, korkunç ifrit can sıkıntısını her adımda karşımıza çıkarmış olur. her adımda bir mücevher diye koşup elimize aldığımız parıltının, omuzlarımızın üstünde esen bu siyah rüzgârla bir yığın toprak haline geldiğini görürüz ve bu acı tecrübe ile ademin kapısından geçeriz. ölmeyiz, can sıkıntısı bizi yutar. şüphesiz ki ihsaslar ve mukadder akıbetin yanı başımızda her an bulunuşu, bizi zamandan istifadeye davet eder. fakat bu davete bu tarzda icabet, bizzat zamanı muti kılacağı yerde, onun mahkumu olmamız demektir. bir kere bunu anladık mı, o zaman hakiki varlığımıza ereriz.
şiirin ve sanatın en büyük sırrı da burada, alakadar olduğu her şeyi bizim için şahsi bir sergüzeşt yapabilmesindedir. yıkmak, yapmak için olsa dahi daima zararlıdır ve hakiki yapıcılık ilave etmektir.