ahmet hamdi tanpınar
iktidar.. bütün mesele de iktidarda. o makinenin başında bulunmakta. güldü: valery'nin çok sevdiğim bir sözü vardır: "hamamda napolyon tasavvur edilemez." yahut buna benzer bir şey. hakikaten de böyle. fontaineblau'da, waterloo'da, saint helene'de rahatça tasavvur edebiliriz de hamamda tasavvur edemeyiz. çünkü hamamda yalnız kendisidir. ferde indirmek..
gündüz: ben ismet paşa'yı heybeli'de denizde gördüm. hep bildiğim paşa idi.
selim: yani bildiğin, dikkatli olarak değerlendirdiğin adamı gördün. en bedbaht devrimizde bize bir seviye getiren, talihle pazarlık kabul etmeyen adamı. tenakuza düştüğünü hissetmiş gibi toparlandı. demek istediğim şu: talihsizliğimiz bu adama ikinci harb-i umumînin sonunda, onun hazırladığı şartların ortasında, o buhranın içinde rastlamamızda. biz o zaman meclis'te idik. hayri bey'le beraber. ikimiz de yakından tanıdık. dirsek dirseğe yaşadığımız adam. emin olun ki dikkat edilecek tek bir tarafı bile yok. sonra hadiselerle gözümüzün önünde durmadan giyindi, durmadan genişledi. çoğumuzun farkına varmadığı küçük entrikalar, büyük ve aleni rezaletler oldu. sıfır büyüdü, türkiye'nin talihi oldu. hatalarından, vice'lerinden soyun, biçare bir mahluk kalır. ilk fırsatta şaşıran.. 1950'de tesadüfen halk partisi kazanaydı, eminim ki demokrat parti lideri olarak adnan bey kendiliğinden tasfiye edilirdi.
mehmet narh tekrar itiraz etti: soğukkanlılığını da inkâr edemezsiniz ya. şu tayyare kazasında. neden sadece uçak kazası.. tesadüfen kurtulmuş. elbette orada kalacak değil ya. vaziyete son vermek için elbette bir çare arayacak. mesele burada: adnan bey'i kabule hazırdık. halk partisi'nin menfi kalıbı. işte size formül. o devirde bu formülle efkar-ı umumiye sizi napolyon da yapardı, hitler de, evliya ve peygamber de.
hayri dura emekliye ayrıldığından beri hürriyet denen nimeti tadıyordu. bir yığın fikri, isabetli tasavvurları vardı. otuz sene konformist bir resmî hayatın yanı başında belki bir gün diye diye düşünmüş taşınmıştı. yazık ki o gün çok geç, ihtiyarlık denen şeyle beraber gelmişti. sade ihtiyarlık mı! itiyatlar.. içinde bir ömrü beyhude harcamış olmanın hiç aman vermeyen azabı vardı. ölüm düşüncesiyle beraber yürüyen bu azap şimdi her ağzını açışta tekrarlanıyordu. soğukkanlılığı.. altı yedi eylül hadisesinde, onu takip eden fırka ictimaında da gördük, soğukkanlı mıydı?