ahmet hamdi tanpınar
üsküdar bir hazine idi. bir türlü bitmiyordu. valide-i cedid'in biraz arkasında aziz mahmud hüdai efendi vardı. birinci ahmed devrinin bu manevi saltanatı, nuran'ın aile gelenekleri arasına girmişti. daha yukarıda dördüncü mehmed devrinin dizginlerini birkaç sene elinde tutan selami efendi vardı.
karacaahmet'te an'anenin orhan gazi zamanına çıkarttığı, horasan erenlerinden bursa'daki geyikli baba'nın çağdaşı, belki de gaza arkadaşı karacaahmet, sultantepe'de yine celveti baki efendi yatıyordu.
nuran tarikatları çok merak ediyor fakat ikisi de mistik yaratılışta olmadıklarından üzerinde durmuyorlardı. bir gün istediği zaman takındığı o çocuk tavrıyla: -ben o zamanlar gelseydim, muhakkak celveti olurdum, dedi.
fakat hakikaten inanıyorlar mıydı bütün bunlara?
şark bu, güzelliği de burada. tembel, değişmekten hoşlanmaz, geleneklerinde adeta mumyalanmış bir dünya; fakat bir şeyi, çok büyük bir şeyi keşfetmiş. belki vaktinden çok evvel bulduğu için kendine zararı dokunmuş. -nedir o? -kendisini ve bütün âlemi tek bir varlık halinde görebilmenin sırrını. belki de gelecek ıstıraplarını hissettiği için bu panzehiri bulmuş. ama unutmayalım ki dünya ancak bu noktadan kurtulur. -bulduğu şeyin ahlakını yapabilmiş mi?-zannetmem, fakat bu buluşta kendisini avuttuğu için hareket imkanlarını az çok azaltmış. yarı şiir bir hülyada, realitenin sınırlarında yaşamış. mamafih bu hali benim hoşuma gitmiyor, deve kervanı ile seyahat gibi ağır ve yorucu geliyor.
bunlar milli hayatın kökleridir. bak, kaç gündür istanbul'da üsküdar'da geziyoruz; sen süleymaniye'de doğmuşsun, ben aksaray'la şehzade arasında küçük bir mahallede doğdum. hepsinin insanlarını, içinde yaşadıkları şartları biliyoruz. hepsi bir medeniyet çöküntüsünün yetimleridir. bu insanlara yeni hayat şekilleri hazırlamadan evvel, onlara hayata tahammül etmek kudretini veren eskilerini bozmak neye yarar? büyük ihtilaller bunu çok tecrübe etti. netice olarak insanı çıplak bırakmaktan başka bir şeye yaramadı. bırak ki her yerde, en zengin ve müreffeh cemaatlerde bile, hayat bir yığın artıklarla, yarı yolda kalmışlarla doludur. sümbül sinan ve benzerleri bunların yardımcısıdır.